27 Ağustos 2025 Çarşamba

Ümit: QSD'ye silah bırakma dayatması akıl dışıdır

Suriye'de oluşturulan geçici hükümetin çeteci bir grup olduğunun altını çizen Ümit, Suriye'deki sürecin Kürtlerle ve Kürdistan'la sınırlı olmadığını Ortadoğu'yu etkilediğini belirtti. Cihatçı faşist HTŞ'nin gerçekleştirdiği katliamları anımsatan Ümit, QSD'ye silah bırakma dayatmalarının akıl dışı olduğunu, halkların özsavunmasını geliştirmek gerektiğini kaydetti ve ekledi: "Ne kadar ulus-devletçilikten uzaklaşır, demokratik ulus haline gelmeye başlarsak, Suriye'de de o kadar halkların geleceğini garanti altına almış oluruz. O anlamıyla da SDG'ye dayatılanın bir anlamı yoktur."

Kürt özgürlük hareketinden Hêlîn Ümit, Suriye'de yaşanan gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Suriye'deki gelişmelerin Ortadoğu'yu etkileyeceğini kaydeden Ümit, "Suriye'yi birlik içinde tutacak olan temel harç, demokrasidir" dedi. Türk devletinin Suriye politikalarına ilişkin konuşan Ümit, Suriye için "bölge politikalarının şekillendiği bir saha konumunda" olduğunu belirtti. Medya TV'ye konuşan Ümit, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası bölgenin dengesinin Sykes-Picot Antlaşması'yla birlikte Suriye üzerinden kurulduğunu, şimdiyse çöktüğünü söyledi. Ümit, "Yani Ortadoğu bölgesi yine Suriye üzerinden şekillendirilmeye çalışılıyor. Bunun birkaç nedeni var. Enerji yollarının olması, stratejik ilişkiler ağının olması vb. Yani orayı bir çatışma alanına çevirmiş durumda. Ve dönem dönem sakinleşse de çok sert bir mücadele var alanda. Mevcut HTŞ yönetimi etnik yapıları; Dürzileri, Alevileri herkesin gözü önünde katletti. Bunlar tabii medyaya yansıyanlar. Bir de yansımayanlar var. Onları bilemiyoruz" ifadelerini kullandı. 

'HİÇBİR MEŞRULUĞU KALMAYAN BİR  ŞEYDEN BAHSEDİYORUZ'
Yaşanan gelişmeler ışığında Suriye halklarının "Golani hükümeti"ne bir şans vermek istediğini, bu fırsatı da Suriye'de bir ulusal birlik şeklinde tanımladıklarını söyleyen Ümit, "Şimdi mevcut HTŞ ya da Colani yönetimi, Suriye hükümeti, geçici hükümet deyince çok meşru bir şeyden bahsediyormuşuz gibi oluyor ama aslında hiçbir meşruluğu kalmayan, sorgulanan, tepkiyle karşılanan bir şeyden bahsediyoruz. O yüzden çok rahat ifade edemiyorum. Ama tanımlamak için de başka bir şey bulamıyorum. Fakat Colani hükümeti bunu Sünni Arap bir birlik kurma, tekçilik yani faşizmin hakimiyetini kurma üzerinden ele aldı" dedi. 

'GOLANİ, HAKAN FİDAN'IN ETKİSİ ALTINDA'
Türkiye-Suriye ilişkilerini değerlendiren ve Suriye'nin Türkiye aklıyla hareket ettiği yorumunda bulunan Ümit, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın tıpkı ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın misyonunda hareket ettiğine dikkat çekti. Golani'nin Hakan Fidan'ın etkisi altında olduğunun altını çizen Ümit, "Bu da kendi sonunu getirecek gibi görünüyor. Niye? Çünkü Suriye'deki yetkililer, Rojava Özerk Yönetimi de sıklıkla açıklama yaptı. Suriye'yi birlik içinde tutacak olan temel harç, demokrasidir. Yani kimliklerin, inançların birlikte yaşayabileceği bir sistem inşa edebilmeleridir. Kendi sosyolojilerine, toplumsal gerçekliklerine uygun olarak bir birliğin oluşması gerekir. Bu birlik zorla sağlanamaz" dedi. 

'GOLANİ AYAK OYUNLARI YAPIYOR'
Golani'nin ulus devlet aklına sahip Baas rejim kurumlarını aşamadığına da dikkat çeken Ümit, "Çünkü hazır bir yere kondu. Mesela mevcut bürokrasiyi çok değiştiremediği yönünde tartışmalar var. Elinde zaten yetişmiş bir kadrosu yok. Yani DAİŞ'ten arta kalan, insanlık düşmanı kişilerle kontrolü, 'güvenliği' sağlamaya çalışıyor. Ama onun dışında mevcut eski Baas Suriyesi'nden kalan yapılarla birlikte yürüyor. Bunları değiştirme, dönüştürme gücü de aklı da görünmüyor. Ayak oyunları yapıyor. Mesela ilk iktidara geldiği zaman İsrail'e, batıyla uzlaşma mesajı veren 'seninle karşıtlık yapmayacağım' dedi. İran'a karşıtlık yaptı. Ama içte de o milliyetçi, dinci, cinsiyetçi politikalarını adım adım zamana yayarak, fırsat buldukça geliştirmeye çalışan bir çizgi izledi. Önce Alevileri, sonra Dürzileri katliamdan geçirdi. Bu şekilde sonuca varamaz" dedi. 

'SURİYE'NİN BİR BİRLİĞİ OLACAKSA DEMOKRATİK KRİTERLER ÇERÇEVESİNDE OLACAK'
Kürt hareketinin Suriye'nin bütünlüğüne karşı çıkmadığını ancak "hangi Suriye" sorusunu yönelttiklerini aktaran Ümit, şöyle devam etti: "Milliyetçi, dinci, cinsiyetçi, kadınların ezildiği, sömürüldüğü, köleleştirildiği… İşte Afganistan'da da bir 'iktidar' var. Kadınların odalarındaki pencereler bile kapatıldı. Köleleştiren, kadını tam bir cinsel obje ve kullanım nesnesine dönüştüren, insan olmaktan çıkaran bir düzen var. Suriye'deki halklar, kadınlar özgürlüğü bilir. Hem Kürt hem Arap kadınlar, hem Aleviler bilir. O anlamıyla bu kabul edilebilecek bir şey değil. Suriye'nin bir birliği, bütünlüğü olacaksa bu demokratik kriterler çerçevesinde olacak. Bu yönüyle Kürtlerin, Dürzilerin, Alevilerin yan yana gelmelerini, ilişki geliştirmelerini, birbirlerine sahip çıkmalarını, destek olmalarını önemli buluyorum. Sadece farklı etnik yapıları değil, mesela demokratik, muhalif Arap kesimlerini, ezilen Sünni Arapları da sahiplenmek, desteklemek, Arap toplumuna nasıl bir yaşam ve toplum istendiğini anlatmak, demokratik Suriye birliğini hatta demokratik Suriye devletini geliştirecek bir yaklaşım gerekir."

'SDG'YE TESLİM OL DAYATMASININ BİR ANLAMI YOKTUR'
QSD'ye teslim olma dayatmasının akıl dışı olduğunun altını çizen Ümit, katliam sürerken halkların özsavunmasını geliştirmek gerektiğini vurguladı. Türkiye'deki sözde bazı aydınların, "böyle olursa Lübnanlaşır" dediğini anımsatan Ümit, "Halkların tarihlerinde konfederal temelde birlikte yaşadıkları, birlikte kararlar aldıkları, birlikte demokrasilerini geliştirdikleri çok örnek var, güncelde de var. Birçok toplum öyle yaşıyor. Ortadoğu'ya bunu böyle dayatan, Ortadoğu aklı değildir; dışarıdan gelen kapitalist modernitenin saldırıları, ulus devletçilik halkları boğazlatıyor. Ne kadar ulus-devletçilikten uzaklaşır, demokratik ulus haline gelmeye başlarsak, Suriye'de de o kadar halkların geleceğini garanti altına almış oluruz. O anlamıyla da SDG'ye dayatılanın bir anlamı yoktur. Onlar da açıklama yaptılar" dedi. 

'ULUSLARARASI KAMUOYUNUN HALKLARIN İRADESİNİN TANINMAMASINI KABUL ETMEMELİ'
Suriye seçimlerine işaret eden Ümit, geçici Suriye hükümetinin Süveyda ve Kuzeydoğu Suriye'de seçimlerin olmadığını açıkladığını, bunun "Sünni Arapların tek renk halinde yaşadığı bölgelerde seçimler olacak ve kendini yeniden meşrulaştırmak isteyecek" anlamı taşıdığını aktardı. Ümit, şöyle devam etti: "Süveyda'da -zaten Alevi toplumunun halini şu anda tam bilemiyoruz- o kadar korkunç bir katliamdan geçirildiler ki! Bu, Kürtlerin ve Arapların ortak yaşadığı, özerk sistemi geliştirdikleri bölgelerde toplumun iradesinin yansımaması demek. Aslında bu, halkların iradesinin tanınmaması demektir. Bunu da uluslararası kamuoyunun kabul etmemesi lazım diyeceğim fakat uluslararası toplum diye bir irade ne kadar var? Bu da soru işaretleriyle dolu" ifadelerini kullandı. 

'KÜRT SORUNU SADECE KÜRTLERLE SINIRLI DEĞİL'
Ne Suriye'deki halkların ne de Kürt halkının çaresiz olduğunu; birlik olarak birbirlerini savunabileceklerini, varlık olabileceklerini, yeni oluşumlara imza atabileceklerini kaydeden Ümit, şöyle devam etti: "Böylelikle kendi diplomasilerini de yapabilirler. Ortak diplomasi alanları da oluşturabilirler. Yani hem uluslararası alanda batıyla, hem Ortadoğu'daki devletlerle, güçlerle birlikte diplomasi hamlesi yaparlarsa, bence bu faşist dalgayı püskürtme, sınırlandırma, giderek ortadan kaldırma imkanları daha fazla ortaya çıkar. Suriye'de halklar; Dürziler, Kürtler, Aleviler Hristiyanlar, Asuriler, Türkmenler, direnmeye, var olmaya kararlı. Ve evet Araplar... Bir şeyi savunmak diğerine karşı olmak değildir. Mesela Arap toplumunu da bilinçlendirmek, sahiplenmek önemlidir. Tam da bu noktada, süreç kapsamında yaşanan gelişmelerden görüldüğü kadarıyla Türkiye'de yaşanan süreçten bağımsız ele alma durumu yoktur. Bir benzeri 2013-2015 arası yürütülen süreçte de yaşanmıştı. O dönemde bir taraftan çözüm süreci Bakur, Kürdistan ve Türkiye'de yürütülürken kolonyal saldırılar vardı DAİŞ üzerinden. Ne zamanki YPG, YPJ savaşçıları, direnişçileri bu saldırıyı kırdılar, ondan sonra Türkiye'de de çözüm sürecinin birdenbire kaldırıldığını, savaşın başlatıldığını gördük. Aslında Türk devleti, benzer bir süreci tekrar uygulamaya çalışır pozisyonda. Hakan Fidan çok ön plana çıkartılıyor. Böyle bir politika var ama Türkiye'de yürütülen süreçten çok da bağımsız değil. Ama şöyle bir durum da var: Suriye'de oluşturulan bir geçici hükümet var. Bunlar çeteci bir grup. Pratiklerini tüm dünya görüyor, biliyor. Ama bunlar Suriye'deki Sünni Müslümanların bile desteğini alabilecek bir kesim değil. Seküler bir toplumsal sosyoloji var Suriye'de. Bunların bile büyük çoğunluğunun, mesela kadınlarının büyük bir çoğunluğunun tepki duyduğu, kaygılandığı, öfkelendiği bir iktidar odağını teşkil ediyor. Yani sürecin sadece Kürtlerle, Kürdistan'la sınırlı olmadığı; Ortadoğu'yu, Türkiye'yi, Suriye'yi etkilediği görülüyor. Avrupa'da farklı filozofların, yazarların bu konu üzerine verdikleri röportajlar var. Aynı şeyleri vurguluyorlar. Kürt sorunu sadece Kürtlerle sınırlı bir mesele değil; dünyayı ilgilendiren bir mesele diye vurguları var."

'TESLİMİYETİ GÖZÜMÜZÜN İÇİNE BAKA BAKA DAYATIYORLAR'
Türkiye'nin Kürt politikasını Suriye üzerinden okumak gerektiğini belirten Ümit, şu ifadeleri kullandı: "Deniliyor ki Kürt özgürlük hareketinin ne kadar samimi olduğunu biz Suriye'de göreceğiz. SDG entegre olacak, olmayacak. Elma ile armudu aynı torbaya atarak… Şark kurnazlığı diyeceğim. Bir taşla iki kuş vurmak istiyorlar. Türkiye çözümü bir Suriye çözümü değildir. Suriye'nin sosyolojisi ayrı. Yaşananlar ayrı. Farklı dinamikleri var. Irak'taki ile İran'daki aynı değil. Farklılıkları var. Etnik köken, Kürt gerçekliği aynı ama karşı karşıya kaldıkları iktidarlar, o iktidarlarla yaşadıkları, geçmişleri, yaşadıkları ayrı şeyler. Güncel olarak karşı karşıya kaldıkları problemler ayrı. O anlamıyla böyle bir kurnazlık yapmaya çalışıyorlar. Ama ben şunu söylemek istiyorum bu vesileyle; Türkiye'nin Suriye'de izlediği Kürt politikası bizde çok derin güvensizlik yaratıyor. İnkarcılığı, asimilasyonu teslimiyeti, nesneleştirmeyi gözümüzün içine baka baka dayatıyorlar. Ama ben şunu da söylemek istiyorum. Hiç kimse kendisine mecbur olduğunu düşünmesin. Halkın içinde bir deyim var, 'bir kapıyı kapatan Allah diğerini açar" diye. Bu Ortadoğu'da çok yaygın söylenir. Evet, biz tarihsel gerçekliğimize bağlı olarak Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güncellemek istiyoruz. Bunun tarihsel sosyolojimizin bir parçası olduğuna inanıyoruz. Bu coğrafyada öyle varlık bulduğumuzu düşünüyoruz. Ama bu da bir kader değildir. Kimse böyle bir kaderi de kader gibi dayatmıyor. Bilinçle inşa edilecek bir şey. Tarihte de bilinçle inşa edilmiş. Kürtler Türklerle ittifak kurarken ya da Türkler Kürtlerle ittifak kurarken bunu böyle kader diye yapmamışlar; bilinçle yapmışlar. İhtiyaç üzerinden, bir gerçekliğe dayanarak yapmışlar. Şimdi tarih bizi yeniden çağırıyor. Bunu herkes bilsin."