24 Ağustos 2025 Pazar

Onur Yılmaz yazdı | Devrimci stratejilerin enternasyonal düzlemde ortaklaşmasının yolu olarak ekolojik çöküş

Devrimci çizgide ısrar eden komünizm iddialı partilerin örgütler ve cepheler toplamı olarak parti modeli tüm bu alanları birleştirecek yetkinliğe gelmek için önceliğini güncel gelişmelere, örgütlenme deneyimlerine hakimiyete yöneltmeli ve kitle bağlarını güçlendirerek bu tarihsel birikimi taşıma becerisinin olduğunu, ekolojik çöküşe karşı sosyalist insanın gerçek çözüm olduğunu gösterebilmelidir. Ve bunu kitle hareketlerinden geriye düşmeyecek düzeyde enternasyonal olarak örgütlemelidir.

Buharin'in düz bir hat üzerinde ya da sayısal bir oran dahilinde kapitalist büyüme kavramının aksine, Lenin'in çalışması "zıddına dönüşme" diyalektik ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalır. "Nesnel" matematiksel büyüme yerine, öznenin özgelişmesini izlemenin anahtar noktası bu ikincisinin hem rekabetçi kapitalizmin tekele, hem de işçi sınıfının bir bölümünün aristokrasiye dönüşmesini görme olanağını vermekle kalmaması, aynı zamanda Hegel'in ifadesiyle bunun yalnızca bir "ilk inkar" olduğu bilincini de kazandırmasıdır. Bu tür bir gelişme, sizi "ikinci inkarı" (inkarın inkarını) bulmaya ya da Marx'ın ifadesiyle yeni devrimci güçler bulmak için kitlelerin içinde "daha derinlemesine" çalışma yapmaya zorlar. Böylece, Lenin, tam da kapitalizm bu yüksek "örgütlenme" yani tekel aşamasına ulaştığında (ki emperyalizmin altında yatan budur), proleter devrimciler için de "basil" görevi görecek yeni, ulusal devrimci güçler bulmanın tam zamanı olduğunu savunmuştur. (R. Dunayevskaya, aktaran Kevin B. Anderson, Lenin, Hegel, Batı Marksizmi, sayfa 220)

Lenin devrim teorisinde emperyalizm aşamasındaki gelişmeler karşısında ulusal kurtuluş hareketlerini yeni devrimci özneler olarak görmesi, onun diyalektik yöntemi kullanışındaki yetkinliği gösteren "an"lardan biridir. Dönemin emperyalizm teorileri tartışmalarına tam da 1. paylaşım savaşının sıcak günlerinde ve 2. Enternasyonal'in çöküşünün ardından, tam da bu çöküşün sebeplerini ortaya koymaya çalışarak dahil olmuştu. Kendinden önce Kautsky'nin ultraemperyalizmi uluslararası kartellerin barış getirebileceğini iddia ediyor, Hilferding finans kapitalin hakimiyetine vurgusuyla bankalara el koymanın sosyalizme barışçıl bir geçiş sağlayabileceğini düşünüyor. Buharin ise alıntıda belirtildiği üzere, yeni devrimci öznelerin ortaya çıkabilme ihtimalini, emperyalizmin ulusal kurtuluş hareketlerini ezeceği gerekçesiyle gözardı ediyordu. 2. Enternasyonal'in donmuş materyalizmini Lenin yeniden diyalektiği katarak devrimci siyaset üzerinden aşıyordu. Her bir durumun "veçheleri, çelişkileri ve dolayımlarının" çok yönlü analizi, onun 1916-17 dönemindeki "Emperyalizm", "Devlet ve Devrim" ve "Nisan Tezleri" eserlerinde ifadesini buluyordu. "Dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları, birleşin" sloganında ifadesini bulan, dünya devrim dalgasının yeni ittifak gücü kapitalizmin yeni aşamasında bir diyalektik karşıtlık olarak ortaya çıkıyordu. Bu süreçte Bolşevik Parti'nin örgütlenme yapısı, meşhur leninist parti modeli ise Ekim devrimiyle birlikte tüm dünyada komünist partiler için bir model oluyordu. Devrimden sonraki iç savaş süreci, işçi, köylü, asker sovyetlerinin özgün gelişimini ve sosyalist demokrasinin oturmasını engellerken, daha önce bir yeraltı örgütü olan partinin yapısının değişmesini de geri plana attı. Parti yapısının sürekliliği, strateji ve taktiklerdeki kopuş ve yenilenmeleri taşıyabilmenin etkenlerinden biriydi. Bu tartışma farklı boyutlarıyla detaylandırılabilir ve bugüne farklı sonuçlar çıkarılabilir. Somut koşulların dayattığı taktiksel hamlelerin, koşullar değiştiğinde savunulmaya devam edilmesi ise en bilinen ya da tekrarlanan yöntem ya da yöntemsizlik sorunu olarak bu tartışmaların teorik sonucunu etkiliyor.

20. yüzyıl devrimlerinin nefesi, onları nihai zaferine taşımaya, yani bir dünya sistemi olarak kurulabilecek komünizme yürümesine yetmedi. Üretici güçlerin sınırlı gelişmişliğinde el yordamıyla yol alan ilk sosyalizm ve sosyalist inşa deneyimleri, büyük emperyalist savaş, soykırım ve katliamların ortasında kurucu bir faaliyet yürüttü. Bu süreç adım adım kapitalist restorasyon yoluna girip ilerlerken, bu yöntem tartışması ve kopuşlar nesnel durumun gerisinde kaldı. Yüzyıl, dünyanın bütün köşelerinin kapitalist işbölümünün parçası olduğu bir şekilde sonuçlandı. Kapitalist meta üretim süreci, daha üst düzeyde küresel işbölümünün konusu olabildi ve parçalarına ayrılabildi. Sermayenin merkezileşme ve yoğunlaşma düzeyi bütünleşik bir dünya pazarını, dünya fabrikasını ve buna denk düşen mali-ekonomik bağımlılığın belirleyici olduğu sömürgeciliğin güncel biçimini doğurdu. Emperyalizmin tam anlamıyla küreselleştiği bu aşamasında komünist hareketin ideolojik parçalanmışlığı, örgütsel daralması ve siyasal etkisinin sınırlılığı eşlik etti. Komünist hareketin bu yeniden yapılanma ihtiyacı ve arayışı 20. yüzyıl devrim ve sosyalizmlerinin parti, örgütlenme ve siyaset tarzıyla bu yeni koşullar arasındaki uyumsuzluğu ifade ediyor.

Lenin'de emperyalizm aşaması evrimci bir gelişim değil, bir zıddına dönüşme, kopuş olarak ortaya konulur. "Çünkü tekel, serbest rekabetin tam zıddıdır." Emperyalist paylaşım savaşı, yeni devrim stratejisinin ideolojik kopuşlarının sonuç almasını da koşulladı. Bugün 3. paylaşım savaşının öngünlerinde olunduğuna dair somut emareler ve güçlerin karşılıklı test edilmesi, ara güçlerin yerine doğrudan emperyalistlerin karşı karşıya gelmesi sıklaşarak önümüze geliyor, küresel ekolojik çöküş koşullarını derinleştirirken insanlığın ve bir bütün olarak canlılığın kendini korumasının önüne geçiyor. Ekolojik kriz, önceki yüzyılın aksine yeni bir kopuşun nesnel zeminini de sadece bir üretici güç olarak görülemeyecek doğanın, ekosistemlerin işleyişinin korunmasını, restore edilmesini ya da yeni alt üst oluşa uyuma kaydırmaktadır.

Tartışmamız bu noktada daha anlaşılır bir hale geliyor; kapitalizmin emperyalizm aşaması, Lenin'in diyalektik analiziyle yeni devrimci özne, strateji ve inşa yaklaşımlarını açığa çıkardı. Savaş, katalizör bu şekilde olabildi. Bugün emperyalist küreselleşme aşaması ancak sosyalizm deneyimlerinin yenilgisinden kendi 2008 sonrası aşamadığı varoluşsal krizinden ve bunun parçası olarak gelişen 3. paylaşım savaşı emarelerinden sonra yeni bir kopuşun zeminini genişletti. Kitlelerdeki kapitalizmi aşma eğilimini güçlendirdi. Komünist hareketin sosyalizmin yenilgisinden önce başlayan parçalanması ve sonrasındaki arayışları bugün çok daha zengin bir ekolojik krizin de parçası olduğu bir kopuşu gerektiriyor.

Emperyalist küreselleşme ya da daha bilinen adıyla neoliberalizm (bu ikisi tam örtüşmese de içeriği anlatabilmek açısından) dünya fabrikasını yarattı, dünyayı, mali gücü ve üretimin sermaye kısımlarını elinde bulunduran emperyalist ülkeler ve onların alım gücüne tabi, daha çok emek yoğun süreçlerin olduğu mali açıdan bu dış girdiye bağımlı kapitalist ülkeler olarak küresel iş bölümüne geçirdi. Tarımın kapitalistleşmesi ve tekelleşmesiyle kır da proleterleşti.

Emperyalist devletlerin korumasındaki tekeller süper sömürüyle bağımlı ülkelerden kar sızdırmaya devam ederken emperyalist ülkelerdeki proletaryanın koşulları, dünya proletaryasınınkine yakınlaştı, ara sınıf katmanları erirken eskinin işçi aristokrasisi olarak bilinen katman da gücünü, etkisini, ayrıcalıklarını büyük oranda yitirdi. Tüm ülkelerde hizmet sektörü, dijital emek alanları genişledi. Bakım emeği ve ev içi emek süreçleri kısmen, ülke ülke değişecek şekilde kapitalist toplumsallaşmanın parçası oldu. Artık sermaye yatırıma dönmedikçe, mali araçlar karşılığın sürdürülmesini sağladıkça, küresel kronik işsizlik, kayıtdışı, esnek, köle olarak çalışmak bu paylaşımın doğal sonucu oldu. Üretimin doğa üzerinden dışsallaştırılan maliyeti ve güncel meta üretim hızı doğa yıkımları ve kaynaklar üzerinden şekillenen iç savaş ve felaketlerle paryalaşan coğrafyalar ortaya çıkardı.

2008 mali ve ekonomik krizi, bu tablonun sonucuydu ve doğal bir parçasıydı. Sermayenin tarihsel sınırına gelişinin, zıddına dönüşme sürecinde oluşunun ifadesiydi. Kapitalizm açısından varoluşunun sorgulandığı, aşındığı bir krizdi, yani yeni bir istikrar dönemine, kendi döngüsel büyüme sürecine giremediği bir eşikti. Sonraki süreç tüm dünyada çok geniş halk isyanlarının, ayaklanmaların tarihi olarak da gelişti ve bu sürüyor. Kimi devrimci sonuçlar doğuran ve amaçlarına ulaşan bu ayaklanmaların birçoğu ise, bir sonraki ayaklanmaya kadar yeni dinamikler biriktirmek üzere sönümlendi. İsyanlar şu ya da bu hükümete, partiye karşı ya da onların lehine olmaktan çok kapitalizmin reddine giderek daha çok yaslanıyor. Sermaye bu uzun bunalıma, varoluşsal görünen bu krize kendi dinamikleri içinde yani üretici güçleri geliştirerek, ya da yeniden düzenleyerek ya da yeni yatırım alanları yaratarak kapsamlı bir yanıt üretemiyor. Yeşil yeni düzenden eski tip faşist tarzda fosil yakıtlara dayalı ekonomide emeği daha da ucuzlatmaya yalpalamalar ve arayışlar bunu ifade ediyor.

Lenin'in proletaryanın "aristokratlaşmamış" kısmına ittifak gücü olarak açığa çıkardığı ezilen uluslar sorunu, parçalanan imparatorluklar ve klasik sömürgeciliğin dağıtılmasına dair olmaktan çok uluslu kapitalist devletler içine taşındı. Ezilen ulusların kendi kaderini tayin hakkı bu ülkelerdeki birleşik devrimin konusu haline geldi, proletarya yukarıda bahsedilen dönüşümleriyle toplumsal olarak genişledi ve diğer toplumsal çelişkilerle emek-sermaye çelişkisinin bağlamı yakınlaştı, ortaklaştı. Enternasyonal etkileşimi güçlü toplumsal hareketler içinde proleter kesimlerin ağırlığı arttı. Ekolojik krizle bağı içinde J. B. Foster küresel çevre proletaryasının ortaya çıktığını iddia ediyordu. Devrimci özne tartışması da bu enternasyonal etkileşimi yüksek işçi sınıfları ve onların etrafındaki ezilenler olarak güncellendiyse, devrim teorisine dair tespit de "dünyanın bütün işçileri ve ezilenleri, birleşin" şeklinde güncelleniyordu.

Emperyalist bloklar olarak ABD/AB ve Çin/Rusya etrafında şekillenen askeri, ekonomik işbirlikleri bu çıkışsızlığın askeri olarak savaşlar yoluyla çözümünü dayatıyor, buna göre ekonomik şekilleniyor, küçük çaplı, bölgesel paylaşım savaşlarıyla iki blok arasındaki çatlaklarda özerk hareket imkanı bulan devletler hizaya getiriliyor, nüfuz alanları netleştiriliyor. Askeri teknolojilerin, robotların, gözetim teknolojilerinin bu savaşlardaki kullanımı, aynı zamanda halk isyanlarında ve devrimci harekete karşı kullanımını da beraberinde getiriyor. Varoluşsal kriz, sermayeyi devlet kapasitelerini sınırsızca artırmaya itiyor. Tekellerin hakimiyetindeki dünya ekonomisinde varlık zemini aşınıyor gibi görünen ulus devletler, söz konusu rekabet olunca, rekabetin ortadan kalkması mümkün olmadığına göre ve rekabetin nihai dayanağının askeri güç, devletin şiddet tekeli olduğundan çelişkili bir varoluş içinde güçleniyor. Kapitalizmin çelişkileri zıddına dönmeye, sosyalizme sıçramaya, artık küresel ölçekte hazırdır.

Dünyada devrimci mücadelede ısrar eden, sınıf mücadelesinin silahlı-silahsız, barışçıl şiddete dayalı tüm araç ve biçimlerini kullanma iradesi ve becerisi gösteren Filipinler, Hindistan, Türkiye-Kürdistan, kısmen Arjantin, Lübnan, Filistin vb. ülkelerdeki komünizm iddialı partilerin hepsi, farklı kavramlar ve bölgesel bağlamlar kullansalar da tüm bu gelişmelere uygun düşen arayışın, kopuşun hazırlayıcısı olma iddiasındalar aynı zamanda. Her biri, Lenin'in 1903'ten sonra oturan ve devrimci yenilenme sürecinde çok dokunmadan bıraktığı leninist parti modelini, güncel mücadele koşullarına şu ya da bu [şekilde] uyarlamış, partilerini profesyonel devrimciler, yerel üyeler, kent ve seksiyon örgütlerinin ötesinde birer örgütler ve cepheler toplamı olarak geliştirmeye çalışmışlardır. Her bir cephenin özerk işleyişi kendi önderliklerini geliştirme düzeyi partinin devlet baskısı altında etkinliği belirleyici olmuştur, partinin demokratik merkezi işleyişinde yeni bir düzlem oluşturmuş ve güncel sosyolojik değişimlere uygun bir esneme kapasitesi sağlamıştır. Tüm bu yapı ve işleyiş, elbette ideal bir durumu varsaymadan, savaşın içinde, yıkılıp yeniden kurulan bir irade savaşı olarak da gelişen, somut, hatalarıyla kusurlarıyla var olan bir olgudur. Bu partiler aynı zamanda hem kendi ülkelerindeki demokratik ve diğer sosyalist güçlerle ittifak/cephe kurma, hem de enternasyonal alanda pratik işbirlikleri ve örgütlenmeler içine girmektedirler. Bunlar düne göre daha olanaklı ve toplumsal hareketlerin kendiliğinden basıncıyla zorunlu, dahası kapitalizmin varoluşsal kriziyle daha stratejik sonuçlar doğurma eğilimidir. Ayrıca sosyalizm deneyimi boyunca oluşan ideolojik parçalanmışlık nesnel olarak etkisini yitirmiş, sosyalist insanın olmadığı koşullarda devrimcilikte tutunmayı birleştirici bir maya haline getirmiştir.

Herhangi bir ülkede ya da bir dizi ülkede başlayan isyanların devrime ilerleme ve dahası dünyaya yayılma imkanının mümkün haline geldiği bugünkü koşullarda kendi yetmezliklerinin farkında olan devrimci bir kopuşu örgütleme çabası içindeki partilerin yolunu açabilecek kanal, devrimci stratejilerin enternasyonal düzlemde ortaklaşmasının yolu ekolojik çöküşü merkeze alan bir kopuştan geçebilir mi? Bize göre bu sorunun cevabı evet, günümüzün en kritik, acil meseleleri bu yanıta bağlı olarak şekillenecektir.

Şu ana kadar kendini ekososyalist şemsiye kavramı, çizgisi altında ifade eden parti, örgüt ve çevreler ekolojik krizin koşullandığı bu kopuşu bilince çıkarsalar da sosyalizm deneyimlerini ele alışları, devrimciliğe yönelimleri, kapitalizmi ve güncel devlet yapısını analizlerine bağlı devrim stratejileri/teorileri bakımından komünizm iddialı yukarıdaki partilerin dışında kalmışlardır. Küçülmecilikten yeşil yeni-düzenlere, çeşitli otonomcu yaklaşımlardan ekomodernistlere pragmatik ayrışmalar da ekososyalistlerin kendilerini genelde toplumsal hareketler düzeyinde, eğilimler olarak örgütlemesine ve böylece sınırlamasına götürmüştür.

Son yıllarda iklim adaleti, çevresel adalet, ekososyalist hareketler içerisinde bu sınırlılığı aşmak için giderek daha sık başvurulan E. O. Wright'ın toplumsal hareketleri kopuşsal (devrimci), düzenleyici (reformist), düzendışı (geçişsel, prefigüratif) diye tasniflediği çerçevesi, devrimci partilerin cepheleşme anlayışlarına bu tür bir kopuş için zemin olabilir.

Farklı stratejilerin eşzamanlı varlığına imkan veren bu çerçeve kısa, orta ve uzun vadeli ittifaklara ve farklı örgütsel kapasitelerin birbirini tamamlamasına imkan verebilir. Lenin'in devrimci taktiksel esnekliğini güncel sorunlarla bu şekilde ilişkilenerek güncellemek mümkün olabilir. Devrimcilerin uzun vadeli cepheleşmesi, düzendışı denilen hareket ve çevrelerle günümüz sovyetlerinin nüvesi olabilecek, ekolojik soruna karşı özsavunma olarak kurgulanabilecek halk meclisi, komün, kooperatiflerde yan yana gelinmesi, düzeniçi güçlerle de burjuva siyaset ve sendikal mücadele alanlarında işbirliklerinin oluşması tüm araç ve biçimleri en etkin kullanabilecek kesimlere antikapitalist hattı taşıyacak ve ayaklanmaların sonuçsuz kalmasının sebeplerinden gösterilen politik özne eksikliği bu biçimde, özneyi yaşamın her alanında bir araya getirerek aşılacaktır.

Temel ihtiyaçların (gıda, su, barınma, enerji, iletişim, ulaşım) ücretsiz karşılanması, çalışma süresinin 4 güne ve en fazla 6 saate indirilmesi, kapsamlı iklime ve felaketlere uyum ve önlem hamlesi, toplulukların yaşam hakkı olarak geçmişe dönük ekokırım haklarında adaletin sağlanması, iklim değişikliğiyle yaşanılmaz hale gelen coğrafyalardan istenilen coğrafyalara düzenli, planlı göç hakkı bugünün kurucu çalışmasının temelini oluşturacaktır, ki öncelikleri değişmekle birlikte tüm devrimci ve komünizm iddialı partilerin ortaklaşacağı zemin buradadır. Bunlar kapitalizmin esnekliğini kaybettiği alanlardaki yine meşhur "reformist olmayan reformlar" olarak düzeniçi ve düzendışı güçlerle ortaklaşılabilecek zeminken devrimci hareketin kopan, daralan kitle bağlarını geliştirebileceği, sosyalizmin kitleler arasında hegemonyasını ekolojik bir güncelleme içererek sağlayabileceği asgari program haline getirilebilir. Yani bu demokratik talepler, kopuşu örgütleyecek bir zemin olarak kitlelerin eseri olabilecek, sosyalist demokrasinin öngörünüm alanlarını yaratabilir. Artık/çöp nüfus, parya coğrafyalar ile robot ve yapay zekanın üretime, planlamaya uygulanması, Afrika'nın yeniden paylaşımının kapitalist kalkınma ve (yeşil) sömürgecilik sonuçlarının durdurulması gibi küresel nüfus ve coğrafi eşitsizlikler, bölgesel ekolojik planlamalarla sosyalist inşanın ilk eşikleri, aşamaları olacaktır.

Dolayısıyla, hem program, hem strateji hem örgütsel düzlemlerde kapitalizmin varoluşsal krizine dair tartışmalar komünist hareketin 20. yüzyılda biriktirdiklerini ve güncel emperyalist çelişkilerin sonuçlarını, eski ideolojik ayrışmalara takılmadan, devrimci kalmakta ısrar ederek, emperyalist küreselleşmenin gerektirdiği kopuşu örgütlemede kullanılmasına odaklanmaktadır. Dünya işçi sınıfı ve ezilenlerinin, yeni bir emperyalist paylaşım savaşı yıkımını yaşamadan, yani kapitalist çelişkiler kendini yeni düzeyde, barbarlıkta, örgütlemeden, güçlenen devlet kapasitelerine karşı, siyasi iktidarı ele geçirmek için onu aşındıracak alanları, ekolojik çöküşe karşı korunma alanları olarak var ederek, emek-sermaye çelişkisine bağı direkt hale gelen diğer ezilme ilişkilerinde kolektif kimlikleri sınıfın vurucu gücü olarak aynı toplumsal hareket içinde cepheleştirerek, sendikal mücadeleyi üretim ve yeniden üretim alanlarının tümünde tüm yaşamsal talepler etrafında büyüterek bir siyasi güç olarak birleşebilir. Devrimci çizgide ısrar eden komünizm iddialı partilerin örgütler ve cepheler toplamı olarak parti modeli tüm bu alanları birleştirecek yetkinliğe gelmek için önceliğini güncel gelişmelere, örgütlenme deneyimlerine hakimiyete yöneltmeli ve kitle bağlarını güçlendirerek bu tarihsel birikimi taşıma becerisinin olduğunu, ekolojik çöküşe karşı sosyalist insanın gerçek çözüm olduğunu gösterebilmelidir. Ve bunu kitle hareketlerinden geriye düşmeyecek düzeyde enternasyonal olarak örgütlemelidir. Güçlü bir örgütsel iskelet, kadro yapısı bu tartışmalar kitleler önünde, onların katılımıyla yapıldığı oranda oluşacak kitle havuzu içinde şekillenecektir. Lenin'in ezilen ulusları emperyalizmin diyalektik zıddı olarak bilince çıkarması gibi bugün kır-kent, yarı kır-kent alanlarını kuşatan ezilenler, kadın ve LGBTİ+ isyanlarında, iklim seferberliğinde, çiftçi isyanlarında (Almanya'dan Hindistan'a farklı araç ve biçimlerle), yerli halk isyanlarında, antisiyonist isyanda kendini halk seferberliği, kitle hareketi düzeyinde ortaya koyarken "öznenin özgelişiminin" siyasal karşılığını bu örgütler ve cepheler toplamında bulmasını sağlayarak diyalektik süreci tamamlamalıyız.