24 Ağustos 2025 Pazar

Ahmet Polad yazdı | Kara(para)oğlan

Faşist şef, komplo ve entrikalarla dolu siyasi tarihinde bir kumpas da CHP'ye kurmuş olabilir. Ancak bu emek sermaye çelişkisi çerçevesinde değil; sermaye klikleri arasındaki iktidar kavgasının bir sonucudur. Bundan dolayı da Özel'in Karaoğlanlığı, Kara(para)oğlanlıktan öteye gitmez. Halkçılığı söylem duvarından aşıp eylem ovasında hareket edemez.

2023 yerel seçimlerinde partisini birinci yapan ve büyük şehirler başta olmak üzere belediye başkanlıklarının çoğunu alan Özgür Özel, CHP siyasetini bir yerden bir yere taşıdı. Kılıçdaroğlu'nun ürkek ve ılımlı "sosyal demokrat" kılıflı siyasetinin yerini, burjuva siyaset sınırları içerisinde, görece daha cesur bir siyaset almış oldu. Özel'in 19 Mart ayaklanması sürecindeki tutumu, kitlelerin duruşunda çok ciddi rol oynadı. Özgür Özel, yerel seçimler zaferini ve "19 Mart ruhunu" da arkalayarak olağanüstü kongreye gitti ve parti içindeki pozisyonunu güçlendirdi. O günden bugüne istikrarını koruyan duruşu, Özel'i CHP lideri yaptı ve CHP'nin Ecevit'in ardından içerisine girdiği liderlik krizi önemli oranda çözüldü. Bununla birlikte Özel ve ekibinin kullandığı dilin emekçi-devrimci solun dilinden esintiler taşıması da kendi kitlesini canlı tutmasında etkili oldu.

Bütün bunlar, zaten CHP'ye yedeklenmiş olan, kimisi emekçi solda pozisyon almış çeşitli kesimlerin Özel'e olan sempatisini de arttırdı. Yine aynı süreçte ve sonrasında, "sürece" ve DEM Parti'ye yaklaşımı Kürt halkı nezdinde de bir sempati toplamasına, saygınlık kazanmasına neden oldu. Güncel olarak devam eden mitinglerindeki sermaye karşıtlığı vurgusu, bazı durumlarda tabanına rağmen "herkes için" adalet vurgusu, geniş kesimlerde yankısını buldu.

Seçim zaferi sonrası "normalleşme" süreci başlatan Özel, faşist şeflik rejiminin uygulamalarının bir kısmının yönü doğrudan kendilerine dönünce süreci göğüsledi. Erdoğan'ın hedeflediği, korkutarak ve maniple ederek seçmen kitlesini CHP'den koparıp dağıtma siyasetini boşa düşürdü. Özellikle 19 Mart'tan günümüze değin gerçekleştirdiği mitinglerde kullandığı dile, sloganlara, şarkılara, şiirlere vb. baktığımızda; Özel'in rol model aldığını ifade ettiği "Karaoğlan" gibi halkçı, sosyaldemokrat bir politika izlediğini söyleyebiliriz.

Peki bu benzerlik veya biraz sonra bahsedeceğimiz madalyonun diğer yüzündeki benzerlik tesadüf müdür? Tabii ki hayır; zira politika tesadüfleri sevmez.

Daha önce de belirttiğimiz gibi zaten Özel, Ecevit'i kendine rol model alıyor ve kitleler nezdinde onunla aynı etkiyi yaratmak istiyor. Ecevit'in yükseliş dönemi olan 1970'li yıllara baktığımızda; halk kitlelerinin yeni bir bilinç düzeyine ulaştığı, eskisi gibi yönetilmek istemediği bir dönem görürüz. Dönemin başında '71 devrimci çıkışı, burjuvazinin buna cevabı olan 12 Mart cuntası, takiben cuntacıların atadığı teknokrat yönetimler ve ardından Ecevit'in yükselişi vardır. Parti içindeki yükselişi ve genel başkanlığa gelmesi de yine 1972 yılında, cunta koşullarındadır.

Buralardan baktığımızda, Özel'in de benzer ama bazı yönleriyle öncekini kat be kat aşan koşullarda ilerlediğini söyleyebiliriz. O da, Gezi'den Kobanê'ye, özyönetim direnişlerine uzanan devrimci bir yükseliş sürecini takip eden, tekelci burjuvazinin faşist saray diktatörlüğüyle ülkeyi yönettiği bir dönemde partisinin genel başkanı oldu. Yine bu koşullarda girdiği ilk seçimi kazandı. Faşist saray diktatörlüğü biçimini sonlandıramasa da kitlelerin en büyük özlemlerinden olan Erdoğan'ın yenilebilirliğini kanıtladı. Keza ikisinin de (farklı koşullarda olsa da) toplumsal barışa yaklaşımının benzerlikler taşıdığını da belirtmek gerekir.

Buraya kadar bahsettiğimiz benzerlikler, bu siyasi aktörlerin gösterdikleri yüzlerinin, yani madalyonun bir yüzündeki benzerliklerdi. Şimdi bir de madalyonun diğer yüzündeki benzerliklere değinelim. Öncelikle hatırlamak gerekir ki CHP, TC'nin kurucu partisi, Türk burjuvazisinin emniyet sibobudur. O, Türk orta burjuvazisinin doğrudan temsilcisi, burjuva diktatörlüğünün "sol" maskesidir. İşte tam da bu nedenle; Türk burjuvazisi ne zaman kitle hareketinde bir dalgalanma sezinlese, kendiliğinden (veya örgütlü) devrimci bir kitle hareketini ön görse, ilk yaptığı şey CHP eliyle kitlelerin potansiyelini sistem içine kanalize etmek oluyor. Buradan baktığımızda, Özel ve Ecevit'in madalyonun diğer yüzündeki benzerliklerini de görmeye başlarız. Yukarıda da değindiğimiz gibi, her ikisi de "halkçı politika" izler. Ancak her ikisinin de halkçı politikaları, sermayeye söz dışında dokunmaz. Ecevit, Türk burjuvazisinin sömürgeci yüzünü Kıbrıs'a taşır; pazar alanları için mücadeleyi, milliyetçilik adıyla benimsediğini açıkça ilan eder. Özel'in henüz böyle bir şansı olmamıştır. Ancak onun da aynı yolu yürüyeceği, geçmişte Türkevi ziyaretinde yapmış olduğu açıklamalardan anlaşılacaktır. O, rüşveti "jest" olarak tanımlamış, bu halkın toprağının ABD emperyalizminin büyükelçiliğine parsellenmesini de buna karşın meşru bir "jest" olarak savunmuştur. Bunlar bize CHP'nin yalnızca kendi rolünü oynadığını; sermayenin hizmetkarı ve savunucusu olmaya devam ettiğini gösterir.

Yine faşist saray rejiminin yoğun saldırısı altındaki belediye başkanlarının holding sahibi olması da, CHP'nin sermaye ile arasındaki mesafenin göstergesidir. Faşist şef, komplo ve entrikalarla dolu siyasi tarihinde bir kumpas da CHP'ye kurmuş olabilir. Ancak bu emek sermaye çelişkisi çerçevesinde değil; sermaye klikleri arasındaki iktidar kavgasının bir sonucudur. Bundan dolayı da Özel'in Karaoğlanlığı, Kara(para)oğlanlıktan öteye gitmez. Halkçılığı söylem duvarından aşıp eylem ovasında hareket edemez.

Kayyum saldırılarının yönünün kendilerine dönmesiyle antifaşist kesilen CHP, politik özgürlükler sorununu mu çözecektir? Sermayenin (yüzyılı geçtik) son on yılda faizler ve enflasyon yoluyla, ülkenin tüm kaynaklarını talanla halktan çaldıklarını halka geri mi verecektir? Kendisine bir dirhem uygulanan faşizmi yıllardır iliklerinde hisseden Kuzey Kürdistan başta olmak üzere Başûr ve Rojava'daki Kürt halkının acılarını tazmin mi edecektir? Bir cins kırımına varan kadın katliamlarını önlemek için erkek egemenliğine ve erkek egemen burjuva devlete karşı mücadele bayrağı mı kaldıracaktır? Bütün bunlara verilecek cevap elbette ki "hayır"dır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi onlarınki, burjuva zeminde bir iç iktidar kavgasıdır. CHP, bu kavgada işçi-emekçi halkların, ezilenlerin ve yoksulların acı ve öfkesini kendine yedekleme stratejisini, dünkünden daha ileri bir düzeye taşımaktadır. Bu, tıpkı demokratik Kürt ulusal hareketi ve önderliğinin son dönemde yaratmış olduğuna benzer bir yanılgı üretmektedir. İkisi de faşizmi "demokratik mücadele" ile yenebilecekleri yanılgısını halka taşımaktadır. Bu atmosfer, 10 yıllık savaş ve tasfiyecilik sürecinin üzerine inşa edilmeye başlanmıştır. Elbette ki halk kitleleri, görece kolay yoldan ve güvenli bir kurtuluşu cazip bulabilir. Bundan dolayı da bu seçeneğe sarılabilir.

Ancak bu seçeneğin bu kadar güçlü şekilde ortaya çıkabilmesi dahi, halkın eskisi gibi yönetilmek istemediğinin, faşist saray rejiminin eskisi gibi rıza üretemediğinin göstergesidir. Burjuvazi kendi kurtuluşuna giden yolu yeni Karaoğlan'ı Özel'le açmaya çalışırken, bizim işçi-emekçilere, kadınlar, Kürtler ve Alevilere, gençler ve LGBTİ+'lara bu gerçeği gösterme sorumluluğumuz orta yerdedir. Faşizm, hiçbir zaman ve hiçbir yerde seçimle ve demokrasiyle yenilmemiştir. Bundan dolayı, düzen içinde yol arayışlarına çıkmak yerine, "Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz" diyen kitlelerin hemen sonrasında kurtuluş için "Tek yol devrim" sloganını sahiplenmesini sağlamalıyız. Düzen içi yolların bu kadar popülarize edildiği koşullar bize devrimin güncelliğinin bir kez daha hatırlatılması sorumluluğunu yüklüyor. Çünkü politika tesadüfleri sevmez.