Nadiye Gürbüz yazdı | Sezaryen yasağından kürtaj yasağına uzanacak saldırı

Sezaryen yasağına sessiz kalmamız, kürtaj yasağının önünü açacaktır. Kadın özgürlük mücadelesi öznelerinin örgütsel ve birleşik zeminlerde mücadele pratiğinin zayıfladığı bir dönemde yaşanıyor bu saldırı. Ama diğer yandan genç kadınlarda gelişen bir bilinç ve mücadele azmine tanıklık ediyoruz.
Erkek egemen saray rejimi sermayeye ucuz iş gücü, yeni işgal planları, ezilen halklara yönelik militarist saldırganlık için asker yetiştirme planı kapsamında sezaryenle doğumu yasaklayarak, kadınları vajinal doğuma zorluyor. Sağlık Bakanlığı 3 Ekim 2024'te Normal Doğum Eylem Planı'nın startını Ankara Beştepe'deki sarayda verdi. 81 il ve ilçede sağlık müdürlükleri, aile hekimlikleri, devlet, üniversite ve özel hastanelerde stantlar açtı, sempozyum, yürüyüş ve eğitimler düzenledi.
Sağlık Bakanlığı, "normal doğum" diye adlandırdığı vajinal doğumu "özendirme" adı altında zorunlu kılarak nüfus artışını yükseltmeyi amaçlıyor. Bu çalışmanın ana sloganı ise "Doğal olan normal doğumdur".
Adına Sağlık Bakanlığı denilen, ama vajinal doğum demekten imtina ederek "normal doğum" tanımlaması yapan bu antibilimsel kurumun kampanya startının verildiği etkinliğe Emine Erdoğan da katıldı. Etkinlikte plaket verilerek övgüler düzülen Emine Erdoğan, "Anne adaylarımızı fıtratlarındaki bu mucizeyi, bu eşsiz bilgeliği kucaklamaya davet ediyorum" sözleriyle, vajinal doğumu "fıtrat" diye nitelendirdi.
Aynı etkinlikte, Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu da amaçlarını toplum sağlığını korumak olarak açıkladıktan sonra gerçek niyetini ortaya koydu. Türkiye'de doğurganlık hızının her geçen gün düştüğünü söyledi bakan. Doğurganlığın düşmesinde pek çok etken var. Bunlardan biri tabii ki, kadınların, özgürlüğünü kısıtlayacak alanlar istememesi. Aynı zamanda derinleşen yoksulluk krizi ve gelecek kaygısı nedeniyle insanlar çok çocuk sahibi olmak istemiyor. Bir başka etken de sezaryenle doğum. Sezaryen doğum yapanların sonraki doğumları vajinal yapması çok zor, hatta imkansız gibi. Bir kadının üç defadan fazla sezaryen yaptırması da riskli. Bu da sezaryen doğum yapanların en fazla üç çocuk doğurabileceğini gösteriyor. Yani Erdoğan'ın, "en az 5 çocuk yapın" telkinlerinin çok altında bir rakam bu.
Erkek egemen kapitalist sistemin bugünkü temsilcileri AKP-MHP iktidarı, sezaryenin riskli olduğunu, "Ameliyat doğal değil, mecburi bir süreçtir" diyerek "normal" olanın vajinal doğum olduğunu telkin ederek kadın bedeni üzerinde hakimiyet kurmaya çalışıyor.
40 hafta sürecek kampanyanın 30 haftası geride kaldı. Bu süre içerisinde yeterince başarılı olamadıkları için kampanyanın 28. haftasında erkek egemenliğinin en fazla tezahür bulduğu alan olan futbol sahalarını devreye soktular. Sivasspor-Fenerbahçe arasındaki maça Sivassporlu erkek futbolcular, "Doğal olan normal doğum" pankartıyla çıktı.
Bu, aynı zamanda sezaryenin yasaklanmasının önünü açan bir hamleydi. Erdoğan, "Bakanlığımızın normal doğumu teşvik etmesi, cerrahi müdahale yerine normal doğumu özendirmesi sizi niçin bu kadar rahatsız ediyor" derken, AKP Sözcüsü Ömer Çelik, 21 Nisan'daki kabine toplantısı sonrası, "Normal doğum kadınlara bir dayatma değil, hekimlerin değerlendireceği bir konu. Kadınların tercihine veya hayat tarzına müdahale olarak algılanmasını istemeyiz" sözlerini sarf etti. Ancak bu sözlerden iki gün önce Sağlık Bakanlığı bir yönetmelik yayımlayarak, özel hastanelerde planlı sezaryeni yasakladı.
Ayrıca bu yönetmelikle, vajinal doğum yaptıracak ameliyathanesi bulunmayan özel hastanelere, doğum ünitesi kurulmasına izin verilmeyecek.
Kadınların nasıl doğum yapacağına, kaç çocuk doğuracağına dönük bu müdahalelere ilişkin kadın örgütleri çeşitli açıklamalar yaparken, ilk tepki üniversite öğrencilerinden geldi. 19 Mart itibariyle sokakları terk etmeyen üniversite gençliği, kadın bedenine dönük bu saldırıya sessiz kalmadı.
Manisa Celal Bayar Üniversitesinde düzenlenen "Doğal olan normal doğum" sempozyumunda, başhekimin konuşmasına başladığı anda gençler salonu terk etti.
Manisa'da Turgutlu Kadın Basketbol takımı da "Nasıl doğduğu değil, niye yaşayamadığı. Kadının bedeni kadının kararı" pankartıyla sahaya çıkarak, Sivasspor futbolcularına ve AKP-MHP iktidarının kadın bedenine dönük saldırılarına yanıt verdi.
Doğum oranının düşmesi, genç nüfus sayısının azalması, kapitalistlerin, patronların işine gelmez. Kadınların, "3 yetmez, 5 çocuk doğurun", "siz doğurmak istemezseniz, biz zorla doğurturuz" dayatmasına maruz kalması, çocuk doğururken nasıl doğuracaklarına karar verilmesi tek başına kadın bedeni üzerinde hakimiyet kurmayı amaçlamıyor yani. Aynı zamanda kapitalist sömürü düzeninin sürgit gitmesinin önü açılmak isteniyor.
Bir diğer nedeni de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş, geçtiğimiz hafta yaptığı bir açıklamada, nüfusun yeteri kadar artmadığından şikayet etti ve "20 yıl sonra askere gönderecek genç bulamayabiliriz" diyerek, yeni işgal planları, ezilen halklara yönelik saldırganlık planlarının sekteye uğramasından duyduğu endişeyi dile getirdi.
"Normal doğum" adı altındaki tartışmalar, sezaryenin yasaklanmasını kürtaj yasağı takip edecektir. 1983 yılında yapılan yasa düzenlemesiyle Türkiye'de on haftaya kadar kürtaj yaptırabiliyor kadınlar. Tecavüz saldırısı durumunda bu 20 haftaya kadar çıkıyor. Tabii ki evli kadınlarda kocası, 18 yaşından küçüklerde anne ve babasının izni şartıyla. Sınırlılıkları olsa da bu önemli bir yasal düzenleme. Kadınlar bunun için çok mücadele etti.
2012 yılında, AKP-MHP iktidarı bu hakkı gasp etmeye, kürtajı yasaklamaya çalıştı. Kadınlar sokaklara çıkarak engelledi. Fakat, yasal düzenlemeye rağmen şu an kürtajın fiilen yasaklandığı bir durumla karşı karşıyayız. Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezinin, 2020 yılında 295 devlet hastanesinde yaptığı araştırma, devlet hastanelerinde kürtaj yapılmadığını gösteriyor. 295 devlet hastanesinden Ankara, Amasya, Bayburt, Burdur, Hakkari, Urfa, Tekirdağ ve Dersim'deki sadece 10 hastanede isteğe bağlı kürtaj yapılıyor. 55'i "yasak veya yasal değil" diyerek yasal olmasına rağmen kürtajı kriminalize ederken, 11 hastane kürtajın yasak olduğunu, 36 hastane yasak ifadesini kullanmadan devlet hastanelerinde yapılmadığını, 4 hastane kuralın veya prosedürün bu şekilde olduğunu, 4 hastane ise isteğe bağlı kürtajın bir üst merci tarafından onaylanmadığını söyleyerek kürtaj başvurularını reddediyor. Evli olmayan kadınların devlet hastanelerinde kürtaj yaptırması da mümkün değil. Evli olmayan bir kadın kürtaj yaptırmak istediğinde ailelerine haber verilerek, kadınların can güvenliği tehlikeye atılıyor.
2016 ve 2020 yıllarına ait verilerden oluşan bu araştırmada, iki yıl arasında "Sadece tıbbi zorunluluk varsa yapılıyor" oranında büyük bir açı farkı olduğu görülüyor. 2016'da bu oran yüzde 78 iken, 2020'de yüzde 14'e düşmüş. Ayrıca 2016 yılında "İsteğe bağlı yapılmıyor" yanıtı yüzde 12 iken, bu oran 2020'de yüzde 54'e yükselmiş durumda. "İsteğe bağlı yapılıyor" oranında da iki yıl arasında ciddi bir düşüş var. 2016'da yüzde 8 olan oran, 2020'de yüzde 3'e düşmüş durumda.
Çocuk doğurma ya da doğurmama ve nasıl doğuracağına dair kadınların karar verebileceği bu en temel hak, erkek egemen sistem tarafından bir kez daha kadınların elinden alınmak isteniyor. Sezaryen yasağına sessiz kalmamız, kürtaj yasağının önünü açacaktır. Kadın özgürlük mücadelesi öznelerinin örgütsel ve birleşik zeminlerde mücadele pratiğinin zayıfladığı bir dönemde yaşanıyor bu saldırı. Ama diğer yandan, genç kadınlarda gelişen bir bilinç ve mücadele azmine tanıklık ediyoruz. Kadın özgürlük mücadelesi yürütenlerin genç kadınlarla buluşma kanallarını yaratma ve birleşik mücadele zeminlerini yeniden kurma, güçlendirme sorumluluğu bu dönemde daha büyük bir öneme sahiptir. Sezaryen yasağını ve olası kürtaj yasağını ancak böyle durdurabiliriz.