ÇEVİRİ | Georges İbrahim Abdullah: Ayakta kaldım

Georges İbrahim Abdullah, 40 yılı aşkın bir sürenin ardından yeniden kavuştuğu Lübnan'daki Kobayat köyünde, l'Humanité gazetesine özel bir röportaj verdi. Fransa'da geçirdiği uzun mahpusluk yıllarını ve Filistin davasına adanmış devrimci mücadelesini yeniden teyit etti.
74 yaşındaki Georges İbrahim Abdullah'ın yüzünde kocaman bir gülümseme var. Yorgun, ama sonunda ailesine ve ülkesine kavuştuğu için mutlu. Devrimci olarak hala dimdik ayakta; kırılmamış, teslim olmamış. Bizi özel olarak kabul etti.
Georges İbrahim Abdullah, Fransa'da 41 süren mahpusluktan sonra nihayet özgürsünüz. Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Beni saran bu insan sıcaklığı ve mücadele ruhuyla tarifsiz bir şekilde duygulandım. Lübnan'ın durumu, düşündüğüm kadar kötü görünmüyor diyebilirim. Hemen hissettiğim, ülkenin hala canlı bir direniş ruhuna sahip olduğu. Bu da mücadelenin ve direnişin devam edeceğine dair umut veriyor. Özellikle de Lübnan'ın "Somalileşmesi" veya "Balkanlaşması" tehlikesinin bertaraf edildiğine inanıyorum.
Buraya, ailenizin yanına döndüğünüzde neler hissettiniz?
Duygularımı tarif etmek çok zor. Gerçekten çok etkilendim. Lübnan'daki farklı siyasi güçlerin orada olması beni şaşırttı. Ama asıl inanılmaz olan; hiç tanımadığım kadınlar, erkekler ve gençlerin uçakta yanıma gelmesi, bana sarılması, beni öpmesiydi. İşte o an Lübnan'a döndüğümü hissettim.
Uçaktan indiğimde ise bambaşka bir karşılama vardı: Güvenlik güçlerinin komutanı bana sarıldı, polisler merdivenden inmeme yardım etti, kalabalığın içine bir saldırgan karışırsa diye beni korudular. O anın atmosferi tarif edilemezdi; bir mücadele insanı olarak benim için unutulmaz bir sahneydi.
40 yılı aşkın mahpusluk yıllarını nasıl geçirdiniz?
Bu süre boyunca hep dışarıdaki mücadelelerle bağımı korudum. Şanslıydım; beni sahiplenen, özgürlüğüm için mücadele eden, dayanışma içindeki insanlarla temas halindeydim. Onlar, mücadelenin Filistin'in özgürlüğü ve Gazze'deki soykırıma karşı direnişle birleşmesini sağladı.
Böylece sadece bir tutsak değil, aynı zamanda mücadele eden bir devrimci olarak da var olabildim. Yani ben hala aynı kişiydim; sadece içinde bulunduğum koşullar farklıydı. Şimdi artık özgürüm; bu kez yine mücadeleye, ama hapishane dışında devam edeceğim.
Ben çocukluğumdan beri bir mücadele insanıyım. Hayatım boyunca kesinti olmaksızın bir süreklilik var. Hayatımda pek çok yoldaş oldu; kimisi yaşıyor, kimisi artık aramızda değil, ama hepsi benimle. Onlar benim dünyamın renkleri gibiydi; bugüne kadar ailem gibi. Bu süreklilik, bugün de aynı coşku ve inançla mücadele etmemi sağlıyor. Bu sayede kendimi bir mağdur olarak değil, kendi hayatını gerçekleştiren bir dava insanı olarak gördüm. Hapiste de mücadele ederek kendimi var ettim. Bunu binlerce insanın dayanışmasıyla başarabildim. Ve inanıyorum ki ayakta kaldım, ayakta kalmaya da devam edeceğim.
Dış dünyadaki gelişmeleri nasıl takip ediyordunuz?
Bahsettiğim yoldaşlarım sadece ziyaret değil, çok güçlü bir bilgi akışı da sağladı. 35 yıl boyunca haftada beş dosya alıyordum; her biri 80-90 sayfa. Bu dosyalarda Arap dünyasına, Filistin'e dair çok kapsamlı analizler vardı. Böylece Lübnan, Filistin ve dünya gündemini takip edebildim. Ben de açıklamalar yapıyor, dostlarımın faşizme karşı, Filistin için ve tahliyem için yürüttüğü kampanyalara destek veriyordum. Kendimi hep bu büyük kolektif mücadelenin bir parçası olarak gördüm.
Devrimci bir siyasi tutsak olarak direnmeye devam ederseniz bu kadar uzun süre dayanabilirsiniz. Fark burada.
Sizi bu kadar uzun süre içeride tutan Fransız adaletine nasıl bakıyorsunuz?
Fransız burjuvazisi ve onun adaleti, dünyanın başka yerlerindeki burjuva adaletlerinden farklı değil. Bir devrimciyi ya teslim almaya çalışırlar, ya da zindanda tutarlar. Ancak güç dengesi değişirse bırakırlar. Yani hapisten çıkış, mahkeme salonunda değil, güç dengelerinin değiştiği noktada olur. Bazı Fransız milletvekillerinin ziyareti gibi adımlar da bu dengede rol oynadı.
Devletin menfaatleri söz konusu olduğunda, yargı süreci sadece bir formalite, bir tiyatrodur. Örneğin, savcının tahliye kararına itirazı, yürütmeyi durdurmuyor. O da biliyor ki ben Lübnan'a vardığımda artık hiçbir şey yapamaz. Ama Amerikalılara "bakın dosyayı takip ettim" diyebilmek için itiraz ediyor. Bu bile bazı hakimlerin cesur davranabileceğini gösteriyor. Tahliye kararını veren hakimin "Abdullah dışarıda olduğunda içeride olduğundan daha az tehdit" demesi de çok açık bir ifadedir. Yani yargı tiyatrosu o noktada bitiyor.
Filistin için mücadeleye nasıl devam edeceksiniz?
Filistin'de direnişin daha da güçlenmesi lazım. Gazze'de yaşanan zulme karşı Arap dünyasının seyirci kalması, tarihi utançtır. İsveçli Greta Thunberg, Gazze'ye yardım ulaştırmak için tekneyle yola çıkabiliyor; ama 80 milyon Mısırlı sınıra yaklaşamıyor. Lübnan'da da düşmana karşı direnişi sürdürmek ve Filistin direnişiyle dayanışmayı artırmak zorundayız. Ülkenin içinden geçtiği zor dönemde birliğimizi korumalıyız.
Hayatınızdan endişe ediyor musunuz?
Bizim halkımız her gün öldürülüyor. Filistin'de her gün yüzlerce şehit var. Benim hayatım, Gazze'de açlıktan ya da bombalarla ölen çocukların hayatından daha değerli değil.
Bugünün 20 yaşındaki gençlerine ne söylersiniz?
Özellikle Fransa'da yaşıyorlarsa, mutlaka mücadeleye katılmalılar. Faşizmin yükselişi ciddi bir tehlike; sadece bir ayrıntı değil. Kanunlardan gündelik hayata kadar her yere sirayet ediyor. Gençler siyasete güvenmedikleri için sandığa gitmiyorlar. Ama işçiler, emekçiler, işsizler, prekaryalar örgütlenmezse, faşizm kalıcı hale gelir.
Fransa'da devlet güvenliği, eğitimi, ekolojiyi terk ediyor. Faşizm hayatın her alanına ve her düzeyine sızıyor. Belediyelerin bile artık kendi polisleri, onların da "göçmenleri izleyecek" milisleri var. Gençlerin görevi, bunlara karşı cesaretle direnmek.
Bu bağlamda l'Humanité gazetesi de köklerine sadık kalmalı; halkın, direnenlerin sesi olmalı.
*Pierre Barbancey'in devrimci önder Georges İbrahim Adbullah ile yaptığı ve l'Humanité gazetesinde yayımlanan röportaj, Ivana Benario tarafından ETHA için Türkçe'ye çevrilmiştir. Röportajın aslına buradan ulaşabilirsiniz.