24 Mayıs 2025 Cumartesi

Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, üç acil talebini duyurdu

İstanbul ve Ankara'da barış için üç acil talebini duyuran Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, "Bizlerin sözünün duyulduğu, taleplerimizin gerçek olduğu bir barış için hep birlikte mücadele edelim" çağrısı yaptı.

İstanbul ve Ankara'da düzenledikleri eş zamanlı basın açıklamasıyla barış için gerçekleştirilmesi gereken üç acil talebini duyurarak, "Barışa doğru atılacak adımların, bir siyasi partinin sonsuz iktidar hevesine destek şartına bağlanmasını asla kabul etmiyoruz. Bunu kabul etmemenin yolunun da susmak, uzak durmak değil; barışı gerçek, herkese ait ve kalıcı kılacak demokrasi ve hukuk zemini için mücadele etmek olduğunu biliyoruz" dedi.

İSTANBUL
İstanbul'da Şişhane Meydanında yan yana gelen Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi, "Jin, jiyan, azadi", "Barışa ihtiyacım var", "Kadınlar barıştan yana" dövizleri taşıdı. Eyleme, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekilleri Kezban Konukçu ve Özgül Saki'nin yanı sıra çok sayıda kadın katıldı.

Eylem boyunca, "Jin, jiyan, azadi", "Kadınlar barışta ısrar ediyor", "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganları atıldı.
 
ANKARA
Ankara'da kadınlar, Kızılay İzmir Caddesi kesişiminde bulunan Barış heykeli önünde bir araya geldi. "Barışa ihtiyacım var" dövizi taşınan eylemde sık sık "Jin, jiyan, azadi" sloganı atıldı.

'52 YILLIK SAVAŞ YOK SAYILARAK YENİ BİR DÜZEN İNŞA EDİLEMEZ'
Kürtçe ve Türkçe okunan ortak açıklamada, PKK'nin kendini feshettiği ve silah bıraktığına dikkat çekilerek, "Bunun üzerine pek çok kişinin 'Ne barışı, savaş mı var ki' dediğini duyuyoruz. Soruyoruz: Savaş yoksa, bu ülkenin bütçesinin neden yüzde 10'undan fazlası, toplam 1 trilyon 608 milyar lira savaşa, 'savunma ve güvenlik' harcamalarına gidiyor" ifadeleri kullanıldı.

52 yıllık savaş yok sayılarak bu acıların bir daha gerçekleşmeyeceği bir düzeninin inşa edilemeyeceği vurgulanan açıklamada, "Biz kadınlar, öncelikle yok saymamakla, üstten bakmamakla, kendimiz dışındakinin acısını, tarihini, bilgisini hakir görmemekle başlamak zorunda olduğumuzu biliyoruz" denildi.

'BÜTÜN TOPLUM, SAVAŞ POLİTİKASINA DAYANARAK 'TERÖR' KAPSAMINA ALINDI'
"Bugün silahlar sustu diyorlar. Ama hala savaş üzerine kurulu bir hukuk - veya daha doğrusu hukuksuzluk düzeni var. Bütün bir toplum, her türlü toplumsal itiraz, yıllardır bir savaş politikasına dayanarak 'terör' kapsamına alındı, alınıyor. Kürtlere yönelik savaş, farklı toplumsal kesimlerin mücadelelerini de ezmenin araçlarının, yöntemlerinin, yasalarının, yasayı bükme biçimlerinin icat edildiği zemin oldu. Anayasayı 'gerektiğinde', gerektiği kadar askıya almanın, yasaları ona farklı buna farklı uygulamanın, salt gizli tanık ifadeleriyle on binleri hapsetmenin, milletvekili de olsa cezaevine koymanın, yerel seçimi de kazansa belediyeyi gasp etmenin yolu yordamı bu savaş üzerinden geliştirildi" denilen açıklamada, kadınlar ve LGBTİ+ların savaşın erkekliği, erkek şiddetini kışkırttığı bir ortamda yaşadıkları belirtildi.

'ÜNİFORMALAR KADINLARI KATLETMEK İÇİN DOKUNULMAZLIK SAĞLIYOR'
"Erkekler zaten dokunulmazken, üniformalar kadınları katletmek, tecavüz etmek, çocukları istismar etmek, intihara sürüklemek için fazladan bir dokunulmazlık sağlıyor. İpek Er'in ölümüne sebep olan Musa Orhan ve onun gibiler, uzman çavuşlar, özel harekâtçılar devletin bekasını temsil ettiği için cezaevine girmiyor. Her yanı silahlı erkeklerle, karakollarla, kameralarla kuşatılmış kentlerde Gülistan Doku'lar, Narin Güran'lar kaybediliyor, katlediliyor. Hem dilde, hem eylemde kadınların bedenine referansla tecavüz tehdidi bir fetih, zafer, düşmanını ezme aracı haline getiriliyor" diye vurgulanan açıklamada, savaşa dayalı düzenin kendi varlığını vazgeçilmez kılmak için hep bir düşmana ihtiyaç duyduğu ifade edildi.

'EN YÜKSEK SESLE MÜCADELE VERMENİN VAKTİDİR'
Açıklama, şöyle devam etti: "Bugün bu savaşı gerekçe göstererek suskunluğu, itaati dayatan beka siyaseti son bulacaksa, en yüksek sesle talep etmenin, en yüksek sesle mücadele vermenin vaktidir. Elbette bizim de tüm bilinmezlere dair endişelerimiz var. Süreci yurttaşlar nezdinde şeffaf ve öngörülebilir kılmak için devletin adım atıp atmayacağı, hangi adımların planlandığı, savaş ve güvenlik siyasetiyle özgürlükleri sınırlananların, marjinalleştirilen, hakları gasp edilen tüm toplum kesimlerinin talep ve sorunlarının demokratikleşme sürecinin nasıl parçası olacağı, toplumsal yüzleşme ve uzlaşmanın zemininin kurulması için hangi adımların atılacağı gibi yanıt bekleyen sorularımız var. Barışa doğru atılacak adımların, bir siyasi partinin sonsuz iktidar hevesine destek şartına bağlanmasını asla kabul etmiyoruz. Bunu kabul etmemenin yolunun da susmak, uzak durmak değil; barışı gerçek, herkese ait ve kalıcı kılacak demokrasi ve hukuk zemini için mücadele etmek olduğunu biliyoruz."

BARIŞ İÇİN ÜÇ ACİL TALEP
Açıklamada, TBMM ve hükümet başta olmak üzere tüm karar vericilere üç acil taleple seslenildi:  
🔹"Siyaset suç olmaktan çıksın. Buna zemin sağlayan Terörle Mücadele Kanunu gibi kanunlar kaldırılsın, hasta tutsaklar başta olmak üzere siyasi mahpuslar özgür bırakılsın. Bugün son derece adaletsiz bir ceza rejimiyle karşı karşıyayız. Bu ceza rejimi, iktidarın güvenliğini örneğin kadınların, çocukların, işçilerin güvenliğinin üstünde tutuyor. Bir kadını öldürmekle tehdit eden erkek bir gün bile cezaevine girmezken, örneğin Cumhurbaşkanını eleştiren hakaret suçundan aylarca tutuklu kalıyor. Kadınların yaşamı, Cumhurbaşkanının itibarı kadar değer görmüyor. Milletvekilleri, siyasi parti başkanları, gazeteciler, akademisyenler, insan hakları savunucuları, belediye başkanları vb. adeta rehin tutulurken kadınlara şiddet uygulayan erkekler her türlü infaz indiriminden, pandemi affından yararlanıyor. Bir yanda cezasızlık bir yanda cezalandırma üzerine kurulu bu adaletsiz düzen değişmeli. Buna Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını hemen uygulayarak başlamak mümkün. Hukuku askıya almanın, herkesi susturmanın, işkenceyi meşrulaştırmanın bir aracına, siyasi iktidarların elinde bir silaha dönüşen Terörle Mücadele Kanunu ve benzeri kanunlar kaldırılmalı ki bundan sonra toplumsal mücadele içinde yer alanlar, sokağa çıkıp hakkını savunanlar, barışı konuşanlar ve savunanlar bir daha yargılanmasın.  
🔹Sınır ötesi harekatlara, özel güvenlik bölgesi uygulamalarına, askeri yığınağa derhal son verilsin. Bugün PKK kendini feshettiğini açıkladı ve silah bırakıyor, ancak ülkenin içinde 15 bölge giriş çıkışa kapatıldı. 10 yıl önce, çözüm süreci sırasında inşa edilen kalekolları, yapılan askeri yığınağı ve bunun sürekli silahlı erkeklerin gözetimi altında yaşamak zorunda bırakılan kadınlar üzerindeki etkisini hatırlayan bizler, bunun tekrarlanmaması gerektiğini söylüyoruz. Bu barışı dahi savaş için araçsallaştırmaktır. Sınır içinde karakola dönüştürülen okullar ve sınır ötesinde kurulan askeri üsler gibi uygulamalara son verilmeli. Bundan kaynaklanan ölümlerin de, kamu harcamalarından buna ayrılan bütçeyle bütün bir toplumun yoksullaştırılmasının da kabul edilebilir bir yanı yok.   
🔹Tüm kayyumlar geri çekilsin, kayyum atanmasının zeminini oluşturan ve OHAL bahanesiyle yasalaştırılan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname iptal edilsin. Toplumun ve biz kadınların iradesini gasp eden, belediyeleri kadınların giremediği yerlere dönüştüren ve eşitlikçi her türlü hizmeti ortadan kaldıran bu kayyumlar 'terör' bahanesiyle atanıyor. Normal bir hukuk düzeninde - sınırları meçhul bir 'istisna' olarak bile – kayyuma, atanmışların seçilmişlerden fazla yetkiye sahip olduğu düzenlemelere yer yok. Kayyumla kadınların gasp edilen hakları, kurumları ve maddi varlıkları hiç vakit kaybetmeden geri verilmeli."

'BU ÜÇ ACİL TALEP TOPLUMUN BÜTÜNÜNÜN ÖNCELİKLİ HEDEFİ OLMALI'
Bu üç acil talebin toplumun barış içinde yaşayabilmesi için ilk aşamada olmazsa olmaz olduğu vurgulanan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: "Biz, bu taleplerin ve fazlasının sadece 'barışa ihtiyacım var' diyen kadınların veya bir kesimin değil, toplumun bütününün öncelikli hedefleri olması gerektiğine inanıyoruz. Buradan başlayarak Türk Ceza Kanunu'nu, üniformalıların cinsel şiddetini, kadınların bedenine yönelik suçları, yargı bağımsızlığını, eğitim sistemini, zorla yerinden edilmeleri, köy boşaltmaları ve sonuçlarını, gözaltında kaybedilenleri ve kayıp yakınlarını, KHK'ları, yoksulluğu, bütçenin adaletsiz bölüşümünü, eşitliğin kadın ve LGBTİ+lar için ne demek olduğunu, güvenlik politikalarının ekolojik sonuçlarını ve daha pek çok şeyi konuşabiliriz. Konuşacağız da. Bu üç maddeyi temel alarak kadınların bütünlüklü barış taleplerini oluşturmak için bir araya gelmeye, tartışmaya çağırıyoruz. Bizlerin sözünün duyulduğu, taleplerimizin gerçek olduğu bir barış için hep birlikte mücadele edelim!"