Bakırhan: Hakiki barış, hakikatle yüzleşmeyle gelebilir

Suruç katliamına ilişkin konuştuğumuz DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, "33 düş yolcusunun katledilmesi, bu topraklarda yeşermesi istenmeyen bir umuda, birleşik bir mücadele ruhuna ve bir gelecek tahayyülüne saldırıdır" dedi. Öcalan'ın çağrısının ardından başlayan sürece değinen Bakırhan, "Olası yeni bir süreç, geçmişin bu ağır yüküyle yüzleşerek, bu katliamların hesabını sorarak ve yarattığı travmaları onararak gerçek bir sonuca varmak zorundadır" diye konuştu.
"Beraber savunduk, beraber inşa edecegiz" şiarıyla DAİŞ çetesi tarafından yıkılmış Kobanê'yi yeniden inşa etmek üzere yola çıkan SGDF'li gençlere dönük 20 Temmuz 2015'te Suruç'ta yaşanan DAİŞ saldırısında 33 düş yolcusu ölümsüzleşti. HDP Diyarbakır mitingi, Suruç, 10 Ekim Ankara Gar ve Antep düğün katliamı, 2015 Nisanında akamete uğrayan müzakere sürecinin akabinde yaşandı. Suruç katliamında HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın hedef alındığı belgelendi.
Suruç katliamına karşı halklarımızın büyük bir tepkisi oldu. Aynı zamanda büyük ve kararlı bir adalet mücadelesi gelişti. "Suruç için adalet, herkes için adalet" şiarı geride kalan 10 yılın temel mücadele taleplerinden biri oldu.
Bugün ise Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın "Demokratik Toplum ve Barış Çağrısı"yla başlayıp ilerleyen bir süreç var. Kürt sorununda demokratik çözüm kapsamında bir dizi talep tartışılıyor. Bu talepler içinde toplumsal adaletle ilgili başlıklar da var elbette. Bir önceki müzakere sürecinde demokratik ve adil bir barışın en önemli araçlarından biri Hakikat ve Yüzleşme Komisyonlarıydı. Halklarımızın Suruç Katliamı ve diğer tüm katliamlarla ilgili hakikati açığa çıkarma, gerçek failleri bulma ve toplumla yüzleştirme talebi ve mücadelesi devam ediyor.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile Suruç katliamını, katliamın 10 yıllık adalet mücadelesini, Suruç katliamı ve adalet mücadelesinin hakikat, adalet ve yüzleşme talebinde nerede durduğunu konuştuk. Suruç için adalet mücadelesinin destekçisi değil, parçası olduklarını belirten Bakırhan, "33 can, sadece birer isim değil, bu toprakların devrimci, aydınlık ve vicdanlı yüzünün temsilcileriydi" dedi. Geçmişte müzakere süreçlerinin kırılganlığını yaşadıklarını ifade eden Bakırhan, "Bu topraklara hakiki barış, hakikatle yüzleşmeyle gelebilir. Bu yüzleşmeyi kaçınılmaz kılacak olan ortak mücadeledir" diye konuştu.
Bakırhan'ın ETHA'nın sorularına verdiği cevaplar şöyle:
SURUÇ BU TOPRAKLARIN AYDINLIK YÜZÜNE DÖNÜK SALDIRIDIR
Kürt özgürlük hareketiyle Türkiye emekçi solunun birleşik mücadelesini de hedefleyen Suruç katliamının 10. yılındayız. Yeni bir müzakere süreci işletilirken, 10 yılın aynasından bakarak Suruç katliamına ilişkin neler söylersiniz?
Suruç katliamının 10. yılına yaklaşırken, bu korkunç saldırıyı yalnızca takvim yaprağında bir tarih, bir olay olarak değil, bir insanlık suçu ve toplumsal hafızamızda asla kapanmayacak bir yara olarak görüyoruz. Bu katliam, yüzleşilmesi gereken bir dönemin en karanlık ve en korkunç suçlarından biridir. O gün, "Beraber savunduk, beraber inşa ederiz" şiarıyla yola çıkan 33 düş yolcusunun katledilmesi, basit bir "terör" eyleminin ötesinde, bu topraklarda yeşermesi istenmeyen bir umuda, birleşik bir mücadele ruhuna ve bir gelecek tahayyülüne saldırıdır. Onların mücadelesini ve mirasını kıble belleyerek 10 yılın aynasından baktığımızda yıkımın karşısına yaşamı, savaşın karşısına barışı, nefretin karşısına dayanışmayı koymanın anlamını daha net görürüz.
Açıkça ifade etmek gerekirse, Suruç bir katliamdan ibaret değildir; bir fikre, bir ideale ve bir umuda yapılmış organize bir saldırıdır. O gün yitirdiğimiz 33 can, sadece birer isim değil, bu toprakların devrimci, aydınlık ve vicdanlı yüzünün temsilcileriydi. Bu saldırıyı bir insanlık suçu olarak tanımlamak, onun sadece belirli bir gruba değil, insanlığın ortak değerlerine, birlikte yaşama iradesine ve barış umuduna karşı işlendiğini söylemektir. Suruç katliamıyla yüzleşmek, sadece DAİŞ'li canlı bombayı ve onu gönderenleri lanetlemekle sınırlı kalamaz. Gerçek bir yüzleşme, o bombanın Amara Kültür Merkezinin bahçesinde rahatça patlatılmasına giden yolu aydınlatmayı gerektirir. 10 yıldır sorulan ve hala tatmin edici cevaplar bulamayan sorularla yüzleşmektir.
GEÇMİŞİN AĞIR YÜKÜYLE YÜZLEŞMEK ŞART
Açık yüreklilikle şunu ifade edebilirim. Bugün, yeni bir müzakere veya diyalog sürecinin ihtimali konuşulurken, 10 yılın aynasından Suruç'a bakmak, geleceğin nasıl inşa edilmesi veya edilmemesi gerektiğine dair önemli dersler sunar. Çünkü Suruç ve ardından gelen 10 Ekim Ankara Gar katliamı, barış ve müzakere süreçlerinin ne kadar kırılgan olduğunu ve karanlık güçler tarafından nasıl sabote edilebileceğini en acı şekilde göstermiştir. Bu nedenle, olası yeni bir süreç, geçmişin bu ağır yüküyle yüzleşerek, bu katliamların hesabını sorarak ve yarattığı travmaları onararak gerçek bir sonuca varmak zorundadır.
SURUÇ İÇİN ADALET MÜCADELESİNİN BİR PARÇASIYIZ
Sokakta ve mecliste halklarımızın birleşik mücadelesini omuzlayan bir parti olarak HDP ve ardılı DEM Parti'nin "Suruç için adalet, herkes için adalet" mücadelesiyle ilişkilenmesine dair neler söyleyebilirsiniz? Örneğin dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun Suruç katliamıyla ilgili açıklamalarının üzerine güçlü ve etkili bir demokratik basınç uygulanabildi mi?
Durum sadece bir siyasi partinin ilişkisinden öte, bir ülkenin adaletle, hakikatle ve kendi karanlığıyla yüzleşme iradesine dair bir sorudur. HDP ve onun ardılı olan bizler, yani DEM Parti olarak Suruç katliamıyla ve onun adalet mücadelesiyle ilişkimiz, bir dış destek veya dayanışma ilişkisi değildir. Bizim bu mücadeleyle ilişkimiz, bir bedenle ruhun ilişkisi gibidir; organik, kopmaz ve özdeştir. Çünkü Suruç'ta hedef alınan fikir, partimizin varlık sebebidir. Katledilen o 33 düş yolcusu, bizim en değerli yoldaşlarımızdır.
Suruç katliamının gerçekleştiği günden bu yana şunu her gün ifade ettik: Suruç, yalnızca bir "güvenlik açığı" değil, siyasetin gözetmediği bir devlet sorumluluğu ve adaletsizlik zinciridir. Bundan ötürü de "Suruç için adalet, herkes için adalet" temel çizgimiz oldu… Bu şiar, bizim siyasi programımızın, Meclis'teki sözümüzün, sokaktaki eylemimizin pusulasıdır.
HDP'de başlattığımız bu hattı DEM Parti olarak büyüterek sürdürdük. Meclis zemini, yargı takibi ve sokaktaki demokratik basınç mücadelemiz sürdürmeye devam ediyoruz. Dolayısıyla, halklarımızın bu vahşete gösterdiği büyük tepki ve geliştirdiği kararlı adalet mücadelesi, en başından beri partimizin de mücadelesi olmuştur. Biz bu mücadelenin tam merkezindeyiz.
KATLİAMIN KARMAŞIK İLİŞKİLERİ AÇIĞA ÇIKARTILMALI
Sorunuzun diğer kısmına gelirsek. Evet, partimiz ve bileşenimiz olan tüm demokratik güçler, belirttiğiniz açıklamaların üzerine büyük bir kararlılıkla gitmiştir. Birçok yetkilinin çeşitli açıklamaları olsun, zaman zaman ifade edilen konuşursak yer yerinden oynar iması taşıyan cümlelerin ne anlama geldiğini, hangi karanlık ilişkileri bildiklerini ve neden sustuklarını her platformda sorduk. Bu soruları sorarak, katliamın basit bir DAİŞ eylemi olmadığını, arkasında karmaşık ve karanlık bir derin devlet ya da daha doğru bir tabirle gladyo aklı mekanizmasının olduğunu belirttik.
SURUÇ İÇİN ADALET MÜCADELESİ 33 DÜŞ YOLCUSUNA BORCUMUZDUR
Ancak "etkili bir demokratik basınç uygulanabildi mi" sorusunun yanıtı, Türkiye'deki devlet aklının ve cezasızlık kültürünün derinliğinde saklıdır. Bizler, demokratik siyasetin tüm araçlarıyla bu basıncı sonuna kadar uyguladık. Fakat karşımızda, hakikati ortaya çıkarmak yerine onu örtbas etmeyi tercih eden, kendi içindeki suç ortaklıklarını korumak için yargıyı ve medyayı birer aparata dönüştüren bir iktidar bloku bulduk. Dolayısıyla bu basınç ve basınca direnç kıyasıya mücadele halindedir. Bizler, hakikate karşı kurulan bu kalın zırhı aşmaya kararlıyız. Biz bu zırhta gedikler açtık, o sır perdesini araladık ama henüz tamamen yırtıp atamadık. Adalet mücadelesi, bizim için sadece yitirdiğimiz canlara karşı bir vefa borcu değil, aynı zamanda gelecekte yaşayacak tüm canların yaşam hakkını güvence altına almanın tek yoludur. Ve biz DEM Parti olarak, bu yolda yürümekten bir an bile tereddüt etmeyeceğiz.
BARIŞ, HAKİKATLE YÜZLEŞMEYLE GELEBİLİR
DEM Parti olarak demokratik ve adil bir barış için, gerçek ve onarıcı bir toplumsal adalet için nasıl bir yüzleşme, hakikat ve hesap sorma mücadelesi yürüteceksiniz? Yeni sürecin bu bağlamda riskleri ve imkanları nedir?
Bizim için demokratik ve adil bir barış, toplumsal adaletten, hakikatle yüzleşmekten ve hesap sorma iradesinden ayrı düşünülemez. Sayın Abdullah Öcalan'ın "Demokratik Toplum ve Barış Çağrısı" ile işaret ettiği yol, sadece silahların susması değil, aynı zamanda silahların konuşmasına neden olan zihniyetin, devlet aklının ve yarattığı tüm travmaların ortadan kaldırılmasıdır. Bu travmaların en ağır parçaları da şüphesiz Suruç'ta, Roboskî'de, Ankara Garında ve 90'lı yılların karanlık dehlizlerinde yitirdiğimiz canlarımızın acısı ve aydınlatılmamış adalet talebidir. Yıllardır halklarımıza reva görülen acıların, katliamların ve hak ihlallerinin üstü, "devlet sırrı", "beka" veya "terörle mücadele" gibi kavramlarla örtüldü. Bizim mücadelemiz, bu inkar duvarını yıkma mücadelesidir. Bunun için somut mekanizmalar öneriyoruz. "Hakikat, yüzleşme ve onarıcı adalet" temel bir üçlü sacayağıdır. Bu topraklara hakiki barış, hakikatle yüzleşmeyle gelebilir. Bu yüzleşmeyi kaçınılmaz kılacak olan ortak mücadeledir.