Serhat Devrim: Sınırsız düşlerin ve eylemlerin insanı

Ne garip bir şey, serhat sınır demek. Bilinen hiçbir sınırın içine sığmamış bir çocuk için hayalperest bir isim. Serhat, yaşam mücadelesine çok erken atıldı, hayatının iplerini eline çok genç yaşta aldı, yaşamının haritasını kendi çizdi, kendi adına kendinden bir anlam yarattı.
Serhat Devrim. Ailesinden kaçtı ve İstanbul’a yerleşti, emekçi semtlerde büyüttü kendini ve mücadelesini. Hangi dağ efkarlıysa kendi efkarını ve öfkesini kuşanıp o dağın başında nöbete durdu, perişan edilen her şeye sahip çıktı. Elde avuçta pek bir şey olmasa da bir Guy Fawkes maskesi onu Gezi direnişinde barikatların en önünde tuttu.
Arkadaşlarından aileler kurdu kendine. Onu: "Biri açken yatamazdı. İnsanları seviyordu, bu yüzden hiçbir yere sığmıyordu. Hayat doluydu. İnsanları çok seviyordu. Hep isyan yüklüydü. Anarşist ruhluydu. Dayatılan bütün düzenleri reddediyordu. Halktan yanaydı. Onun için istediği bir şeyi yapmanın önünde bir engel yoktu" diye anıyor dostları. Ailesi ondan hiç vazgeçmedi, defalarca doğduğu Muş’a geti götürdüler onu, duramadı orada. Ölümsüzleşmeden iki ay önce, "Ben biri açken tok yatamam, kimseye yalakalık yapmam, şerefsizce yaşayamam. Şehit düşerim daha iyi" dedi babasına. Ailesine derin bir acı ve tükenmeyecek bir barış inancı, mücadele mirası bıraktı.
Babasının verdiği telefonu satıp İstanbul’da alırdı soluğu. Böyle böyle 7 telefon tüketmiş, aynı yolu inatla yürüyeceğini erkenden herkese ilan etmişti. 19 senedir hayattaydı ama belki de 19 ömrün hiç tatmadığı kadar çok mücadeleye dokunmuştu. Berkin'in başında hastane nöbeti tutmuştu. Öfkesini de sevincini de gizlemesinin mümkün olmadığı bir masumiyetle, samimiyetle yaşardı. Hiç haksızlığa gelemez, karşısında susamaz, harekete inanırdı.
Defalarca kez gözaltına alındı. Ele avuca sığmayan bir enerjisi, içinde büyüttüğü kendinde şekillenen ve insanlığa armağan etmek istediği bir devrim ateşi vardı. Tepeden tırnağa onurlu bir "çapulcuydu". Çok da iyi top oynardı, mahalle maçlarında forvet, takımda bel kemiği idi. Yokluğu büyük bir boşluk yarattı, çok insanı yarım bıraktı. Varlığının birilerine yük olacağından öyle korkardı ki, günlerce bir parkta yattığını çok az kişi bildi. Bir yoldaşı alıp zorla evine götürünce bile çekingenlik içindeydi. Öte yandan başka bir insanın çekingen bir tavrı olursa onun kilidini açmanın anahtarı da atılgan ve esprili dilindeydi. İnsanlara takılır, onlarla samimi ilişkiler kurabilir, onları dinlerdi.
Ne garip bir şey, serhat sınır demek. Bilinen hiçbir sınırın içine sığmamış bir çocuk için hayalperest bir isim. Serhat, yaşam mücadelesine çok erken atıldı, hayatının iplerini eline çok genç yaşta aldı, yaşamının haritasını kendi çizdi, kendi adına kendinden bir anlam yarattı.
Kobanê yoluna ilk düşüşü değildi bu onun. Daha önce de orayı ziyaret etmeyi kafaya koymuş, hatta denemiş ama çocuk yaşı yetişmemişti. Bu defa umutluydu. Otostopla geldi Suruç’a, Amara’nın bahçesine. Yol boyunca 4 araba değiştirdi arkadaşlarıyla, herkese anlattı nerelere gittiğini. "Tehlikeli oralar" dediler, güldü. Oralar ve buraların kaderinin sımsıkı bağlı olduğunu, 19 yaşında cesur, su gibi akan Serhat, herkesten evvel gördü.
*Portre dizimiz yarın Vatan Budak ile sona erecek...
Kaynakça:
*Kobanê'ye Gitmek
*Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak