Şafak Genç | Hindistan ve Pakistan ilişkilerinde Keşmir sorunu

Keşmir sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de en fazla militarize edilmiş bölgelerden biridir. Bu durum, özellikle Modi döneminde büyük ölçüde artmıştır. Örneğin, Hindistan anayasasında Keşmir'e tanınan özel statü 2019 yılında iptal edilmiştir. Bu statü, Keşmir'e kendi anayasası, kendi bayrağı ve iç işlerinde özerklik hakkı tanımaktaydı. Ancak bu haklar 2019'dan önce de giderek aşındırılmıştı. Hindu faşist Modi yönetimi, bu iptali Keşmir'in Hindistan'a "daha iyi entegre olması" olarak gerekçelendirmiştir.
22 Nisan'da Keşmir direniş hareketi tarafından düzenlenen bir eylemde 26 Hintli turist öldürülmüştü. Bu olay, Hindistan ve Pakistan arasındaki en eski ve köklü anlaşmazlıklardan birini yeniden alevlendirdi. Hindistan hükümeti saldırıdan Pakistan'ı sorumlu tutarken, komşu devleti sınırdan kasten "terörist" sızdırmakla suçladı. Sonuç olarak tüm ikili anlaşmalar iptal edildi, vize düzenlemeleri askıya alındı, diplomatik temsilciler sınır dışı edildi ve her iki tarafta da askeri operasyonlar başlatıldı. Birkaç gün içinde gerginlik, uluslararası etkileri olan bir krize dönüştü.
Hindistan ve Pakistan'ın 1947'de kuruluşundan bu yana Keşmir bölgesi üzerindeki anlaşmazlık, iki ülke arasındaki ilişkiyi belirleyen temel unsur olmuştur. Her iki ülke de hala bölge üzerinde hak iddia etmekte ve on yıllardır çatışmalarını burada sürdürmektedir. Bu doğrusal bir süreç olmamış; defalarca kısa süreli, göreceli yumuşama dönemleriyle karakterize edilmiş; ancak düzenli olarak kitlesel şiddet patlamaları, askeri çatışmalar ve derin karşılıklı düşmanlıkla sarsılmıştır. Hindistan ve Pakistan arasında toplamda üç resmi savaş yaşanmıştır; ancak şiddet, yerinden edilme ve baskı, bu savaşların dışında da Keşmir halkı için her zaman var olmuştur. Bu nedenle, 22 Nisan'dan sonra bile, mevcut ateşkese rağmen sonucu belirsizliğini koruyan yeni bir tırmanma sürecine girilmiştir.
Keşmir sorunundan bahsederken, Hindistan ve Pakistan devletlerinin İngiliz sömürgeciliğinden kurtulmasının ardından sınırların çizilmesi, genellikle krizin kökeni olarak gösterilir. Bu elbette önemli bir tarihsel andır; ancak Keşmir sorununun kökenini anlayabilmek için sömürgecilik öncesi ve sömürgecilik dönemini de göz önünde bulundurmak gerekir. Babür İmparatorluğu, Hint alt kıtasına girip dinlerini de beraberinde getirdikten sonra, burada birçok bölgede Müslüman bir çoğunluk oluşmuştur. İngilizler tüm bölgeyi işgal edip sömürmeye başlamadan önce, Keşmir'de ağırlıklı olarak inançlarını özgürce yaşayabilen Müslümanlar yaşamaktaydı. Bu süre zarfında alt kıta 500'den fazla küçük krallığa bölünmüş ve bunların yöneticileri İngiliz merkezi yönetimiyle işbirliği yapmalarını sağlamak amacıyla İngilizler tarafından seçilmiştir. Keşmir bölgesi de, kendisi Hindu olan bir krala satılmıştır. Bu da, Keşmir'in Müslüman halkı ile yöneticileri arasında bir çıkar çatışmasının kaçınılmaz olduğu anlamına geliyordu.
1947'de halk İngiliz sömürgeciliğinden kurtulmayı başardı ve bu da Hindistan ile Pakistan'ın bölünmesiyle sonuçlandı. Bu durum sadece Keşmir halkı için değil, yeni çizilen sınır boyunca yer alan tüm bölgelerde korkunç acılara ve savaşlara neden oldu. Her iki taraftan toplam 15 milyon insan, inançlarına göre diğer ülkeye zorla göç ettirildi. Bu süreçte öldürülen insan sayısına ilişkin kesin rakamlar olmamakla birlikte, bir milyon kadar olduğu tahmin edilmektedir. Bu, bağımsızlık mücadelesinin ardından İngiliz sömürgeciliğinin resmen sona erdiği; ancak milyonlarca insan için bir felaketin başladığı anlamına geliyor. Bölünme, çoğunlukla sınırın geçtiği Pencap bölgesinde yaşayan Sih topluluğu için de ölümcül oldu. Ancak durum, en çok Keşmir halkı için ciddiydi ve bugün de öyle olmaya devam etmektedir. İki devlet hemen diplomatik ilişkilere başlasa da, kısa süre sonra esas olarak bu bölgede düşmanlık ortaya çıktı.
Devlet kurma sürecinde, sınıra yakın eski krallıklar iki devletten hangisine katılmak istediklerine resmi olarak özgürdü. Keşmir kralı her iki devlete de katılmayı reddederek bağımsız kalmak istedi. Ancak Keşmir halkı kendini Müslüman Pakistan'a daha yakın hissederken, Pakistan da bölge üzerinde hak iddia ediyordu. Kral ilhaktan korkarak Hindistan'dan askeri destek istedi. Hindistan, Keşmir'i de kendi topraklarına katmak istediği için bu talebi derhal kabul etti. Askeri destek karşılığında Keşmir, Hindistan'ın bir parçası oldu. Bu katılım, bugüne kadar çözülemeyen Keşmir sorununun başlangıcı oldu.
Bölge artık resmi olarak Cammu ve Keşmir federal eyaleti olarak Hindistan topraklarının bir parçasıydı; ancak Pakistan hala bu bölge üzerinde hak iddia ediyordu. İlk silahlı çatışmalar da çok geçmeden başladı. Yıllar içinde iki devlet arasında üç savaş yaşandı ve son olarak birkaç hafta önce olmak üzere tekrar eden gerginlik ve tırmanma süreçleri görüldü.
İlk olarak 1948'de ateşkes sağlandıktan sonra da çatışmalar devam etti. 1965'teki savaşla yeni bir boyuta taşındı. 1971'deki ikinci savaş, Keşmir çatışmasından kaynaklanmıyordu; ancak daha önce Doğu Pakistan olan ve bugün Bangladeş olan devletin kurulmasına yol açtı. Hindistan, Pakistan'daki soykırıma uğrayan Bengal halkıyla ittifak kurarak askeri müdahalede bulundu. Doğu bölgesinin kaybı Pakistan için büyük bir darbe, Hindistan içinse stratejik bir kazanç oldu. 1999'daki üçüncü savaşta Pakistan güçleri tekrar Keşmir bölgesine girdi ve bazı bölgeleri geçici olarak işgal etti; ancak Hindistan bu bölgelerin tamamını geri aldı.
Pakistan ve Hindistan'ın yanı sıra Çin de Keşmir sorununun üçüncü aktörüdür. Tarihi Keşmir'in bir kısmı bugün Çin sınırları içinde yer almaktadır. Bu nedenle Çin ile Hindistan 1962'de bir sınır savaşı yaşamıştır. Ancak Çin topraklarındaki bölge, en azından bugün için çatışmanın merkezinde yer almamaktadır. Hindistan, Keşmir'in tamamı üzerinde hak iddia etse de Pakistan, Çin sınırları içinde kalan kısım üzerinde hak iddia etmemektedir. Cammu ve Keşmir eyaletindeki halkın temel talebi ya bağımsızlık ya da Pakistan'a ilhaktır.
Keşmir'in bugün Hindistan devletinin bir parçası olmasına yol açan tarihsel bağlam göz önünde bulundurulduğunda, son yıllarda ulusal kurtuluş mücadelesinin çeşitli tezahürlerinin ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Keşmir, 1947'den bu yana Hindistan-Pakistan çatışmasının merkezinde yer almakta ve bu durum her zaman acı ve yerinden edilmenin damgasını vurduğu bir coğrafya yaratmaktadır. Keşmir sadece bölgesel değil, küresel ölçekte de en fazla militarize edilmiş bölgelerden biridir. Bu durum, özellikle Modi döneminde büyük ölçüde artmıştır. Örneğin, Hindistan anayasasında Keşmir'e tanınan özel statü 2019 yılında iptal edilmiştir. Bu statü, Keşmir'e kendi anayasası, kendi bayrağı ve iç işlerinde özerklik hakkı tanımaktaydı. Ancak bu haklar 2019'dan önce de giderek aşındırılmıştı. Hindu faşist Modi yönetimi, bu iptali Keşmir'in Hindistan'a "daha iyi entegre olması" olarak gerekçelendirmiştir. Ancak pek çok Keşmirli için bu, siyasi kaderlerini tayin etme hakkının tamamen yok olması anlamına gelmiştir. Takip eden haftalarda bölge fiilen tecrit edilmiş; iletişim ağları kapatılmış, sokağa çıkma yasakları uygulanmış, binlerce aktivist, gazeteci ve siyasetçi tutuklanmıştır. Bugün bölgede 500 binden fazla Hint askerinin konuşlu olduğu tahmin edilmektedir.
Kendi kaderini tayin hakkı ve kendi kendini yönetme isteği, hiçbir zaman Hindistan'ın bir parçası olmak istemeyen Keşmir halkının 1947'den bu yana sürdürdüğü temel talepler olmuştur. İlk aşamada direniş hareketlerinin çoğu ya örgütsüzdü ya da siyasi protestolarla sınırlıydı. Ancak seçimlere yapılan hileler gibi olaylar, gençlerin burjuva siyasetine olan güvenini kaybetmesine yol açtı. 1987'de Hindistan Ulusal Kongresi (INC) seçimleri tekrar kazandı. Bu, birçok Keşmirli için yolsuzluk ve manipülasyonun kanıtıydı. Bunun sonucunda gençler silahlı direnişe yöneldi. Cammu ve Keşmir Kurtuluş Cephesi (JKLF), 1989 yılında Hindistan devletine karşı açıkça silahlı mücadele başlattı. 1970'lerde kurulan örgüt, başlangıçta tamamen siyasi yöntemlerle mücadele ediyordu. Ancak siyasi yolların tükendiği düşünülünce silahlı mücadeleye geçildi.
1990'larda JKLF büyük baskılara maruz kaldı. Bir yandan Hindistan devleti tarafından, diğer yandan ise siyasi islamcı grupların yükselişi nedeniyle güç kaybetti. 1994'te JKLF içinde bölünmeler yaşandı ve örgüt etkisini büyük ölçüde yitirdi.
Her şeye rağmen, JKLF bağımsız bir Keşmir hedefinden hiçbir zaman vazgeçmedi. Ancak zamanla Pakistan güvenlik servisleriyle bağlar geliştirdi. 1990'ların sonlarına gelindiğinde, Keşmir'deki ulusal direnişe ağırlıklı olarak Pakistan'a bağlı siyasal islamcı gruplar öncülük ediyordu. Bu gruplar artık bağımsızlık değil, Pakistan'a ilhak talebinde bulunuyordu.
22 Nisan'da Keşmir direniş hareketi uzun bir aradan sonra Hintli turistlerin öldürüldüğü bir askeri operasyon gerçekleştirdi. Ancak operasyonun kim tarafından yapıldığı ve Pakistan devletinin ne ölçüde dahil olduğu belirsizliğini koruyor. Hindistan rejimi, eylemi doğrudan Pakistan'a bağlayarak askeri karşılık vermek için zemin hazırladı. Bu, iki ülke arasındaki tüm diplomatik, ekonomik ve siyasi bağların kopmasına yol açtı. Topçu atışları, insansız hava araçları ve hava saldırılarıyla tırmanan durum, kısa sürede uluslararası tepkilere neden oldu.
Türkiye, Pakistan'a silah sevkıyatı yaparak bu süreçte öne çıktı. 28 Nisan 2025'te altı Türk C-130E nakliye uçağı İslamabad'a indi. Uçaklar, KARAOK tanksavar füzeleri ve Bayraktar TB2 mühimmatları taşıyordu. Bu sevkıyatlar, Türkiye, Pakistan ve Azerbaycan arasında yeni bir askeri ittifak kurulacağına dair spekülasyonları artırdı.
Bu yakın askeri işbirliği sadece bölgesel güç dengesini değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda Hindistan-Pakistan ilişkilerini daha da zorladı. Buna karşılık Hindistan, Türkiye ve Azerbaycan ile tüm ticari ilişkileri durdurmayı düşünmektedir ki bu da Güney Asya'daki jeopolitik kutuplaşmayı derinleştirebilir.
Kısmen ABD gibi emperyalistlerin baskısıyla, 10 Mayıs'ta taraflar arasında bir ateşkes anlaşması imzalanmış olsa da gerginlik devam etmektedir. 22 Nisan'daki eylem bardağı taşıran son damla olmuştur. Şu anda resmen ateşkes olsa bile her an yeni çatışmalar yaşanabilir. Her iki devlet de nükleer silahlara sahiptir ve askeri açıdan donanımlıdır. Hindistan, özellikle ABD ile olan taktiksel ittifakı nedeniyle üstün durumda görünmektedir. Ancak Pakistan da Keşmir'i ilhak etmek ve Hindistan'a ağır bir darbe vurmak için askeri gücünü artırmaya çalışmaktadır.
Keşmir ulusal sorunu çözülmediği sürece bölgedeki durum rahatlamayacak ve Hindistan-Pakistan düşmanlığı Keşmir halkının sırtından oynanmaya devam edecektir.