Polen: Hepimiz gibi, eksik, fazla, güçlü ve devrimci

"Hiçbir haksızlığa gelemezdi" Polen, Rojava'da yaşanan savaşa, barbar DAİŞ çetelerinin zulmune nasıl kayıtsız kalabilirdi ki. "Orada insanlar öldürülürken, o burada yediği ekmekten utandı. 'Anne boğazımdan geçmiyor' derdi" diyen annesini de onu tanıyanları da şaşırtmadı Polen, düştü bir düşün peşine.
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu, (SGDF) 2015 yılının Temmuz ayında barbar DAİŞ çetelerinin yıktığı bir kenti inşa etme kararı aldı. Gezi çocuklarıydı bu kararı alanlar, Rojava devriminin savunulmasında ölümsüzleşen komünistlerin, sosyalistlerin yoldaşlarıydı. O yüzden SGDF, o yaz "Beraber savunduk, beraber inşa ediyoruz" çağrısı yaptığında Türkiye ve Kürdistan kentlerinden birbirinden farklı yüzlerce insan bu çağrıya yanıt verdi. Önce sokaklarda alın terini birleştirdi, ardından seslerini, düşlerini... Sonra el ele vererek Kobanê'yi yeniden inşa etmek, savaşın izlerini dayanışmayla silmek için yola çıktılar.
Şairin dediği gibi kimler yoktu aralarında. Anarşistler, sosyalistler, Çerkesler, Kürtler, Karadenizliler, ev emekçisi kadınlar, inşaat işçileri, doktorlar, öğretmenler, sanatçılar, gençler... Birbirinden farklı olan yürekleri vardı, ama o yürekler tek bir amaç için atıyordu: Kobanê'yi inşa etmek.. Ama olmadı... 20 Temmuz 2015 yılında Suruç'ta Amara Kültür Merkezinde DAİŞ'in canlı bomba saldırısında düşleri, hayalleri yarım kaldı. Katliamda 33 düş yolcusu ölümsüzleşti.
10 yıldır Suruç katliamının tanıkları, gazileri, aileleri, gençlik örgütleri ve SGDF; adalet mücadelesi yürütüyor. Biz de katliamın 10. yılında 33 düş yolcusunu, onları bu yolculuğa çıkaran içsel sebepleri anlatmayı bir borç biliyoruz.. Her gün 33 düş yolcusundan birinin portresini paylaşarak, "Unutmadık, unutmayacağız" demek için bir tuğlada biz koyacağız...
Polen Ünlü, şiiri seven, komik, dikkafalı, açık sözlü, vicdanlı, örgütlü bir devrimci. 21 yaşındaki Polen, İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi. KGÖ üyesi olan Polen de, elbette yıkılan bir kenti yeniden inşa etmek için yola çıkan 33 düş yolcusunun arasındaydı.
1992 Çanakkale doğumlu olan Polen, 20 yaşına girdiğinde "20 yaşında bir Türk genciyim. Sosyalist bir kadınım. Antimilitarist değilim. İşçi sınıfı ve ezilenlerin haklı mücadelesini tüm yüreğimle desteklemekteyim. Kardeşlerimin, sevdiklerimin, devletin uygulamakta olduğu kirli savaşın bir parçası olmasını istemiyorum. Bu savaş sadece erkekleri değil kadınları da katletmektedir. Bu sebeple vicdani reddimi açıklıyorum" diyerek, vicdanı reddini açıklamıştı.
"Devrim emekçisi" diye tanımlıyor yoldaşları onu, "Sırtımda taş taşıyacağım" diyerek Kobanê'ye doğru yola çıkmıştı.
20 Temmuz'da katliamın olduğu gün Amara Kültür Merkezi'nde görevliydi. Kimliklerin toplanması ve fotokopilerinin çekilmesinden sorumluydu, Bir de, Kobanê'de bir duvar resmi yapmak istiyordu. Geçmişten bugüne direniş imgelerinin olduğu ve çocukların da sevebileceği bir şekilde büyük bir duvarı donatmaktı niyeti.
Rojava devriminin çağrısına kulak vermişti, Rojava, onun yeniden umut ettiği bir yerdi. Arkadaşları, yoldaşları, devrimin savunulmasına silahlı direnişçi olarak katılmıştı. Onların da kanıyla, bedeniyle, emeğiyle, iradesiyle Kobanê, DAİŞ işgalinden kurtulmuştu ve sıra yeniden inşasındaydı. Elbette Polen, bu sorumluluktan kaçmadı, dayanışmak, kendini devrimin içinde yeniden inşa etmek için yollara düştü.
İlk değildi bu sorumluluk Polen için, 2012 yılında Kürt halkının acısını paylaşmak için Roboskî'ye, depremin ardından Van'a gitmişti. Kürecik'te Sinan Cemgil Hatıra Ormanı çalışmasında yine oradaydı. Kürt halkıyla dayanışmayı, Kürt halkının acılarını, direnişini öğrenmeyi, paylaşmayı ciddiye alıyordu. Bu yüzden Kobanê'ye doğru yola çıkmadan önce Hatice Ezgi Saadet ve Büşra Mete ile birlikte Kürtçe öğrenmeye başlamıştı.
Şennur annenin anlatımıyla, "Hiçbir haksızlığa gelemezdi" Polen, Rojava'da yaşanan savaşa, barbar DAİŞ çetelerinin zulmüne nasıl kayıtsız kalabilirdi ki. "Orada insanlar öldürülürken, o burada yediği ekmekten utandı. 'Anne boğazımdan geçmiyor' derdi" diyen annesini de onu tanıyanları da şaşırtmadı Polen, düştü bir düşün peşine.
Yoldaşlık duygusu güçlü, korkusuz ve direngen genç bir kadındı Polen. Polis saldırısından faşistlere, tacizcilerden eylemlerdeki pratiğine kadar "tekme"siyle ünlenmişti. Yoldaşları söz konusu olduğunda cesurdu. Gezi isyanında yoldaşı Cebrail Günebakan'a bıçak çeken adamın kafasında şişe kırıp, üstüne yürüyecek kadar cesurdu üstelik.
Kadın yoldaşlığı da güçlüydü, kadın yoldaşlarına güven veren bir ilişkisi vardı. Geleneksel kadınlık yanlarıyla savaşma iradesi güçlüydü. ÖGK'nın bir toplantısına "Bugün özgürleştim de geldim buraya" diyerek gelmişti. "Evden çıkarken babası, 'Gitme, hiç olmazsa pazar sabahını birlikte geçirelim' demişti. Babası ile tartışmış sonra da 'Toplantım var, çıkmak zorundayım' diyerek evden çıkmıştı. Hayatı boyunca geleneksel kadınlık rolleri ile mücadele etti aslında. Bir yanı onu ileriye itiyor, bir yanı geriye düşürüyordu. O ileriye iten yanını hep tuttu elinde ve geriye düşen yanlarıyla da hep mücadele etti. Polen bana hep Şafak Tamer'in 'Yüreği ile yaşadı' şiirini hatırlattı" diyor onu tanıyanlar.
Esprili, neşeli ve enerjikti ama erkek egemenliğine, faşizme öfkesi de bir o kadar güçlüydü. "Hayata karşı da çok ciddiydi. Kendini sürekli dinlerdi. Bir konuda harekete geçmeden önce mutlaka düşünürdü" diyor arkadaşları, yoldaşları. Polen'in öfkesi bazen Taksim'de kadına şiddet uygulayan bir erkeğe saldırdığında, bir işçi eyleminde işçilere saldıran polise attığı tekmede ortaya çıkıyordu.
Ulrike Meinhof'un "Cesedim bir dağ gibi ağır. Yüzbinlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin yerinizi sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar" sözünü sosyal medya hesabından paylaşmıştı. Tam da tariflediği gibi kadınların omuzlarında sonsuzluğa uğurlandı ve geride kalanlar onu, neşeyle anlattı.
*Portre dizimiz yarın Alican Vural ile devam edecek...
Kaynakça:
*Kobanê'ye Gitmek
*Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak