19 Ağustos 2025 Salı

Nehir Doğan yazdı | Cumartesi Anneleri'ni dinlemek yetecek mi?

Yarın Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri, yine Meclis'te konuşacak ve bir döngünün değişip değişmeyeceğini zaman gösterecek. Dinlemenin yüklediği "aydınlatma, çözme, açıklama, yargılama" sorumluluğunu Meclis'in alıp alamayacağını hep birlikte göreceğiz. Ama bize düşen görev o zamanı oturup beklemek değil, yine en iyi bildiğimiz yerden mücadeleye devam etmek olacak.

Kürt sorununun çözümü kapsamında Meclis'te kurulan "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" yarın Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri'ni dinleyecek. Duymak isteyen kulaklara ilk kez konuşmuyor Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri. Onyıllardır kaybedilen yakınlarının akıbetini soruyor, bir mezarı olsun diye mücadele ediyor, katledilen yakınların faillerinin yargılanmasını istiyor. Ama iktidar, devlet, kaybedenler; bu çığlığı duymamayı tercih ediyor. 27 Mayıs 1995'ten beri Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanında hep aynı çığlığı haykırıyor. Polis barikatına, gözaltı ve tutuklama saldırılarına rağmen yılmadan "Kayıplarımız nerede" diyen Cumartesi Anneleri'ni duymayan Meclis, iktidar ve devlet; komisyonda Cumartesi Anneleri'nden ne duymayı bekliyor.

Elbette şöyle düşünebiliriz: Bir süreç başlatıldı ve komisyonda adalet arayanları dinlemek, onların sesini duyurmak önemlidir. Dinlemek, her zaman anlamak değildir. Anlamak da her zaman bir sorunu çözmek değildir. Örneğin Cumartesi Anneleri ilk kez Meclis çatısı altında konuşmayacak. 5 Şubat 2011'de dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Cumartesi Anneleri'yle görüştü. Erdoğan o dönem Meclis'te bir araştırma komisyonu kurulacağı sözü verdi. Cumartesi Anneleri, Meclis'te gözaltında kayıpları araştırmak için kalıcı bir komisyon kurulması ve Birleşmiş Milletler İnsanların Zorla Kaybedilmesinden Korunması Sözleşmesi'nin imzalanmasını talep etti. Gözaltında kaybedilenlerin dava dosyalarında devlet sırrı ve zamanaşımının ileri sürülmesini engelleyecek yasal değişiklikler yapılması ve devlet sırlarının açıklanmasını da istediler. Bunun yanı sıra gözaltında kaybedilenlerin kimlik tespitine yarar genetik bilgilerin depolandığı, ücretsiz hizmet veren bağımsız bir merkez oluşturulması ve bu merkezin verilerinin resmi olarak kabul edilmesi de talepler listesinde vardı.
Peki ne oldu o görüşmeden sonra?

Dönemin Başbakanı Erdoğan, sözleşmenin imzalanmamasına "İmzalanmıyorsa vardır bir nedeni" diye cevap vererek, imzalamayacaklarını baştan itiraf etti. Görüşmede Erdoğan'a "Senden oğlumun mezarını istiyorum" demişti Berfo ana. Erdoğan, Berfo anaya oğluna ne olduğunu öğreneceğine dair söz vermişti. Meclis İnsan Hakları Komisyonu, 13 Eylül 1980'de gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır'la ilgili bir rapor yayınlandı. Raporda Cemil Kırbayır'ın gözaltında kaybedildiği itiraf edildi. Ancak komisyon raporuna rağmen Kırbayır başta olmak üzere gözaltında kayıpların akıbetlerinin açığa çıkarılmasına dair herhangi bir adım atılmadı. Aksine Cemil Kırbayır ve Hasan Ocak davası zaman aşımına uğratılarak kapatıldı.

Musa Anter'in katledilmesinin araştırılması için kurulacak komisyona AKP hayır oyu verdi, AKP Milletvekili Suat Kılıç, "Bu işin nereye varacağını görüyor musun, işte bu yüzden biz geçirmeyeceğiz" diyerek partisinin niyetini açıkladı. Cumartesi Anneleri'nin Meclis'te Erdoğan ile görüşmesinden bu yana ne devletin gözaltında kaybetme saldırısında ne de Cumartesi Anneleri'nin eylemine yönelik polis saldırısında bir değişiklik olmadı. Tam yedi yıl sonra, 25 Ağustos 2018'de Cumartesi Anneleri'nin eylemi, İçişleri Bakanlığı tarafından yasaklandı ve polis eyleme saldırdı. Aralarında 1995'te gözaltında kaybedilen oğlu Hasan Ocak için Galatasaray'a ilk çıkan Emine Ocak'ın da olduğu 46 kişi gözaltına alındı. Cumartesi Anneleri hala "10 kişiyle sınırlı olmak üzere" Galatasaray Meydanında, polis bariyerlerinin önünde eylemlerini sürdürüyor. Çünkü 30 yıllık mücadele deneyimlerinden de biliyorlar ki: Devletin gözaltında kaybetme saldırısını durdurmayı da toplumsal yüzleşmeyi de ancak mücadele ederek gerçek kılabilirler. Aksi durumda, her şey siyasal iktidarın ve devletin dönemsel çıkarları için yapılan göstermelik diyalog şovudur.

Nitekim öyle de oldu. "Devlette devamlılık esastır" diyen AKP, devletin gözaltında kaybetme saldırılarını devam ettirdi. 20 Ocak 2021 tarihinde Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyesi Gökhan Güneş, işe gitmek üzere evinden çıktığında 4-5 kişi tarafından zorla bir araca bindirilerek kaçırıldı. Gökhan'ın bulunmasını isteyen yakınları, yoldaşları polis işkencesine maruz kaldı, polis, kamera görüntülerini aileye verenler hakkında soruşturma başlattı. "Gökhan Güneş nerede" ve "Size bir kişiyi daha kaybettirmeyeceğiz" diyen ailesi ve yoldaşları sayesinde 6 gün sonra Gökhan Güneş, sabah saatlerinde gözleri bağlı şekilde Başakşehir'e bırakıldı. Güneş, dört gün boyunca ağır işkence gördüğünü, kendisine ajanlık teklif edildiğini anlattı.

Ayten Öztürk, 8 Mart 2018 tarihinde Lübnan'da Beyrut Refik Hariri Havalimanı'nda gözaltına alındı ve özel bir uçakla Türkiye'ye getirildi. 6 ay boyunca kayıptı. Bu süre zarfında hiç kimsenin bilmediği bir yerde falaka, cinsel taciz, elektrik, tabut, askı gibi türlü işkencelere maruz kaldı. 28 Ağustos 2018 gecesi Ankara'da, bedenindeki 898 yarayla bir araziye bırakılır bırakılmaz gözaltına alındı. Öztürk'ü kaçıranlar, işkence yapanlar "bulunmadığı" ve yargılanmadığı gibi, Öztürk tutuklandı ve sonra aylarca ev hapsinde tutuldu.

15 Temmuz sonrası OHAL KHK'larıyla ihraç edilen eski Başbakanlık Raportörü Hüseyin Galip Küçüközyiğit, 29 Aralık 2020'de Ankara'dan Kocaeli'ye ailesini görmeye gideceğini söyledi ve ailesi bir daha ondan haber alamadı. Küçüközyiğit; kızı Nursema, İHD ve HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun mücadelesi sonucu 260 gün sonra bulundu. Hapishanede olduğu öğrenilen Küçüközyiğit'in 260 gün boyunca nerede olduğu sır olarak kaldı.

2019 yılında kaçırılan Gökhan Türkmen'in 260 gün boyunca "gözaltında olmadığı" iddia edildi, ama 9 ay sonra gözaltında olduğu ortaya çıktı. Türkmen, 260 gün boyunca işkence gördü, taciz ve tehdit edildi, ailesine zarar vermekle tehdit edildi.

Yusuf Bilge Tunç, Savunma Sanayi Müsteşarlığı'ndaki görevinden 15 Temmuz darbe girişiminden sonra KHK ile ihraç edildi. 6 Ağustos 2019'da sabah saatlerinde evinden ayrıldı ve kendisinden bir daha haber alınamadı.

Devletin gözaltında kaybetme saldırısı 90'lı yıllarda Cumartesi Anneleri'nin Galatasaray Meydanındaki mücadelesi sonucu durdurulmuştu. Ama devlet 15 Temmuz darbe girişimi gibi fırsatını bulduğu her durumda yine aynı bilindik, eski saldırı politikalarına dönüyor. Hala gözaltında kaybedilen binlerce insanın ailesi adalet bekliyor, yakınlarının bir mezarı olsun diye Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri mücadele ediyor. Berfo ana, Elmas anne gibi nicesi, evladının mezarına hasret yumdu gözlerini. Nice anne, evlat, kardeş, sevgili, yoldaş içinde bitmeyen bir öfke ve özlemle yaşıyor. Her dönemin devlet politikası olan gözaltında kaybetme saldırısı, her dönemin iktidarıyla devam ettiriliyor. Değişen ise gözaltında kaybedilenlerin siyasi görüşleri oluyor.

Yarın Cumartesi Anneleri ve Barış Anneleri, yine Meclis'te konuşacak ve bir döngünün değişip değişmeyeceğini zaman gösterecek. Dinlemenin yüklediği "aydınlatma, çözme, açıklama, yargılama" sorumluluğunu Meclis'in alıp alamayacağını hep birlikte göreceğiz. Ama bize düşen görev o zamanı oturup beklemek değil, yine en iyi bildiğimiz yerden mücadeleye devam etmek olacak.