İstanbul'da yaşanan doğa katliamına karşı mücadele yöntemleri tartışıldı

ÇMO'nun her yıl kutladığı Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası etkinlikleri kapsamında İstanbul'daki ekolojik yıkımlara dikkat çekildi. Mücadele yöntemlerinin tartışıldığı panelde, İstanbul'da yaşanan doğa katliamının küresel ele alınması ve buna karşı birleşik mücadele yürütülmesi gerektiğinin altı çizildi.
XI. Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası kapsamında "İstanbul'da ekolojik yıkımlara karşı söz savunmanın" paneli düzenlendi. Çevre Mühendisleri Odası 2014 yılında 31 Mayıs-5 Haziran haftasını Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası ilan etmişti. Hafta kapsamında Beyoğlu'nda bulunan Makine Mühendisleri Odası (MMO) toplantı salonunda gerçekleşen panelde Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Zeynep Karamanlı, Kuzey Ormanları Savunması Sözcüsü Selda Mursaloğlu ve Polen Ekoloji Kolektifi'nden Cemil Aksu sunum yaptı. Panelin kolaylaştırıcılığını ise ÇMO İstanbul Şube Sekreteri Utku Fırat üstlendi.
KOS: YAŞAM HAKKIMIZA DÖNÜK BİR SALDIRIDIR
İlk sunum için söz alan KOS Sözcüsü Selda Mursaloğlu, Gezi direnişinde ölümsüzleşenleri andı. Kuzey ormanlarını savunanların birliği olduklarını dile getiren Mursaloğlu, sunumunu sinevizyonla sürdürdü. İstanbul'un maruz kaldığı ekolojik yıkımı ve arkasındaki politik dinamiklerine dikkat çeken Mursaloğlu, "Doğaya ve bizlere, yaşam hakkımıza dönük bir saldırıdır" dedi.
Kuzey ormanları bölgesinin dünyanın en önemli kuş ve balık göç yolları üzerinde olduğunu, bu canlıların yavrulama ve üreme alanı olduğunun altını çizen Mursaloğlu, "Kuzey ormanlarının coğrafyası Karadeniz kıyıları, Marmara Bölgesini ve birçok coğrafi alanı içinde barındırıyor" ifadelerini kullandı. Yüzlerce alt ekosisteme sahip olan Kuzey ormanları olmasaydı bugün İstanbulluların gaz maskesiyle dolaşmak zorunda kalacağına dikkat çekti.
'İSTANBUL'UN YÜZDE 68'İ TARIM ALANI VE ORMAN'
İstanbul'un yaşadığı su sıkıntısına işaret eden Mursaloğlu, suyun sağladığı alanların zorla yapılaştırılmak istendiğini de kaydetti. "İstanbul betonlaşmış bir kent ama yüzde 68'i tarım alanı ve orman" diyen Mursaloğu, 125 bin hektarın tarım alanı ve 150 bin köy olduğunu kaydetti.
Kuzey ormanlarının tehdit altında olduğunu söyleyen Mursaloğlu, "Kuzey ormanları coğrafyası Türkiye'nin küresel kapitalist sistemle bütünleşmeye başladığı 1950'li yıllardan itibaren kırdan kente göç dalgaları ile tahrip olmaya başlamıştır. Özellikle son on yılda ise rant odaklı kentleşme uygulamaları, emek ve doğa sömürüsüne dayalı ekonomik politikaları gibi birçok sebeple Kuzey ormanları dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir doğa yıkımına uğramıştır. Kuzey ormanları; doğal ve kırsal alanlarını bölen, parçalayan ekosistem bütünlüğünü bozan ve yaban hayatına zarar veren 50'ye yakın tahrip türü halen yıkım altındadır" ifadelerini kullandı.
'YAŞAM İÇİN ÖRGÜTLENMELİYİZ'
Kanal İstanbul Projesi gerçekleşirse İstanbul'un susuzluk yaşayacağının altını çizen Mursaloğlu, "Ekolojik cinayet" vurgusu yaptı. Kuzey ormanları savunmasının bölgesel bir savunma hareketine dönüştüğüne dikkat çeken Mursaloğlu, "KOS hareketi tek tek yurttaşların yanı sıra yerel ölçekte savunuculuk yapan birçok kurumun da deneyim, güç ve olanaklarını birleştirdiği bir mücadele zemini halini almıştır" dedi. Çok sayıda kişiyle birlikte hareket ettiklerini ancak tahribatın çok sayıda cephede yaşandığını, bunun için yürütülen mücadelenin yeterli olmadığını ekleyen Mursaloğlu, "Yaşam için örgütlenmemiz gerektiğini düşünüyoruz" vurgusu yaptı.
ÇMO: 5 HAZİRAN'DA ÖMERLİ HAVZASINDA OLACAĞIZ
Ardından ÇMO İstanbul Şube Başkanı Zeynep Karamanlı söz aldı. Karamanlı da Gezi'nin 12. yılını selamladı, ölümsüzleşenleri andı. Yıllardır yürüttükleri mücadeleye işaret eden Karamanlı, "Bu yıl da 5 Haziran Perşembe günü Ömerli havzasında basın açıklaması yapacağız" diye duyurdu.
İstanbul'daki su havzalarına yönelik tehditlere işaret eden Karamanlı, "2011 yılında Kanal İstanbul Projesi açıklandığından bu yana biliyoruz bunun yalnızca bir su projesi değil aynı zamanda gayrimenkul geliştirme projesi, nüfus yatırımı, şehircilik projesi. Günün sonunda İstanbul gibi önemli bir kent için rant projesi" vurgusu yaptı.
'FARKINDALIK ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR'
Kanal İstanbul ve Yenişehir projesinin etkilerine ilişkin pek çok farkındalık çalışması yapıldığını dile getiren Karamanlı, "Bir yandan çevre ve kent örgütlerinin savunuculuk faaliyetleri meslek odalarının teknik ve bilimsel çalışmaları devam ediyor bir yandan da hukuk sürecini işletiyoruz. Devam eden davalar var" diye hatırlattı.
'İSTANBUL'UN SUYUNU DIŞARIDAN ALIYORUZ AMA SAZLIDERE BARAJI DEVRE DIŞI'
Sinevizyonla Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçlerine ilişkin sunum yapan Karamanlı, "Hali hazırda geçtiğimiz sene daha kurak geçtiği içinde oldukça fazla şekilde Melan barajından su alındı. Avrupa yakasından da su alındı. 2023'te suyumuzun yüzde 50'ye yakın kısmı İstanbul dışından geldi. Melan barajı faaliyette de değil. Devasa borular, pompalarla elektrik harcayarak suyu buraya taşıyoruz. O coğrafyadaki, o havzanın suyunu kendi ihtiyaçlarımız için İstanbul'a naklediyoruz, o coğrafyanın ne kadar suyunu alıyoruz, orayı nasıl etkiliyor incelemek lazım? Bir de oranın suyu da kaliteli değil, arıtma cihazlarında ekstradan yük biniyor. Hem ekonomik hem de ekolojik olarak büyük bir iş. Hal böyleyken Sazlıdere barajını devreden çıkarıyoruz. Sazlıdere barajına kurulan şantiyeye İSKİ itiraz etti ve ertesi gün bir başka şikayet kapsamında genel müdür ve yardımcısı gözaltına alındı, şu an ev hapsindeler" dedi.
Terkos barajına yönelik saldırıya da işaret eden Karamanlı, "Terkos baraj gölü ticari amaçlı balıkçılığa açılmış oldu. İçme suyu elde ettiğimiz barajlardan biri, ticari balıkçılık suyun kirlenmesi demek" ifadelerini kullandı. Ömerli barajının İstanbul'un en büyük su varlığı olduğunu dile getiren Karamanlı, "Özellikle pandemiden sonra biyoteknoloji ihtisas organize sanayi bölgesi kuruldu. Burası uzak mesafeli koruma alanlı bir su havzasında olduğu için izin verilmemesi gereken bir alan. Sanayicilerin iştahını kabartacak bir yer. İSKİ'nin ciddi itirazlarına rağmen plan İBB Meclisinden geçti. Bir dava açtık, İSKİ ve Mimarlar Odası da ayır ayrı dava açtı. Bilirkişi raporu geldi, şaşırtıcı derecede lehimize, ders gibi bir rapor. Süreç devam ediyor lehimize olan rapora ilişkin itirazlar da geliyor. Hukuk düzeni içinde nasıl bir sonuç elde edeceğimizi bilmiyoruz. 5 Haziran'daki basın açıklamasını da bu alanda yapacak olmamızın sebebi de bu" dedi.
POLEN EKOLOJİ: İSTANBUL'DAKİ PROJELERİ KÜRESEL ELE ALMALIYIZ
Panelin son sunumunu Polen Ekoloji Derneği'nden Cemil Aksu yaptı. Gezi direnişinde ölümsüzleşenler; doğa katliamına karşı çıkarken yürütülen mücadelede katledilen Metin Lokumcu, Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çiftçini ve Reşit Kibar'ı anan Aksu, mücadele yöntemlerini tartıştı. İstanbul'un 2000'li yıllardan bu yana megakent projesi kapsamında ciddi yıkımlarla karşı karşıya olduğunu hatırlatan Aksu, "Bütün yıkımın küresel bağlamını, yeni sermaye birikimleriyle beraber ele almak gerekiyor. Biden ile başlayan yeni bir süreç var Trump'la devam ediyor. (Trump) Ukrayna'nın nadir toprak elementleri için uğraşıyor Gröndlan'ı katmaya çalışıyor, Gazze'yi başka bir üs yapmaya çalışıyor. Bütün dünyada 2008'de taban yapan krizin etkilerini dağıtabilecek yeni bir birikim ağları, birikim modelleri yeni bir değer yaratacak alanlar arayışındalar. Bunun içinde ciddi bir nükleer arayışı var. Yeni bir madencilik dalgası var, üst başlığı da var 'yeşil dönüşüm.' Okyanusun derinliğinden uzaya kadar ulaşan 'yeşil madencilik' denilen bir furyanın başlaması, yeni finansalların, ulaşım ağlarının kurulması şeklinde gidiyor. İstanbul'daki bütün anlatılan projeleri bu bağlamda ele almalıyız" dedi.
Ekolojik katliamda Türk kapitalistlerin çıkarının gözetildiğini, onlara yeni yatırım alanları yaratılmak istendiğini söyleyen Aksu, "Buradaki yıkımı tüm boyutlarıyla düşünmek gerek. Sorunun kapsamını doğru oluşturursak bu mücadelede kimlerle yol alacağız, dost-düşman ayrımını nasıl yapacağız, hangi araçları kullanacağız bu sayede daha genişçe tartışma imkanı buluruz" ifadelerini kullandı.
"Barikatı nerede kuracağız bu önemli bir şey. Gezi'nin yıldönümündeyiz dünyadaki isyan dalgalarının bir parçası olarak Gezi yaşandı" diyen Aksu, bugün başka bir noktaya gelindiğini söyledi. 2015'te yaşanan darbe sürecine işaret eden Aksu, Suruç, Ankara, Diyarbakır katliamlarını hatırlattı. Aksu, "Aslında AKP'nin iş başına gelir gelmez en çok mesai harcadığı çevre alanındaki hukuksuzlaşmayla yaşamın her alanında karşı karşıya kaldık. Ekoloji mücadelesinin en temel alanı hukuk alanıydı ve bu alanın kaldırılmasıyla karşı karşıya kaldık. KOS, Gezi'nin akabininde mücadeleye girdi, başarı elde etti. Başlı başına TMMOB'un önemli bir rolü vardı ama yasalar değiştirilerek TMMOB'da etkisizleştirilmeye çalışıldı. Başarı da elde ettik, Gezi'de Topçu Kışlası yapılmasını engelledik, Kazdağları'nda Alamosgold'u engelledik" dedi.
BİRLEŞİK MÜCADELE ÇAĞRISI
Çevre mücadelesinin de birleşik mücadeleyle yürütülmesi gerektiğinin altını çizen Aksu, "Ne yapmalıyız sorusunu ortak yanıtlamalıyız. KOS'un yıllardır sürdürdüğü forum deneyimi var. İstanbul'un da bir forum deneyimi var. Mücadele açısından dönüm noktasındayız. Gezi'nin hem mirasını hem de 19 Mart sonrası gelişen eylemlerin olumlu özelliklerini bir araya getirmeliyiz" dedi. Çevre hareketlerinin özellikle de yerellerde ne yazık ki "tabela"dan ibaret hale geldiklerini söyleyen Aksu, "Yerellikle İstanbul'un megalığı, tüm Anadolu'yu yutan bir kent olması, küresel bağlamdaki rolü açısından öznelik ve örgütlenme sorusunu yeniden tartışmalıyız. Kanal İstanbul tartışmalarında sadece Kanal İstanbul güzergahında yaşayan köylüler mi muhatabıdır yoksa tüm İstanbul'un komşu ülkelerle beraber Kuzey ormanları havzası mıdır muhatap? Kanal İstanbul'un kaderini Sazlıdere muhtarına ya da köylülerin çıkarlarına göre mi cevaplamalıyız yoksa bu sorunu küresel bağlamda mı tartışmalıyız" ifadelerini kullandı.
'İŞE UYGUN ÖRGÜT YARATMAMIZ GEREKİYOR'
Kürt coğrafyalarında yaşanan doğa katliamına sessiz kalınmasına tepki gösteren Aksu, "Bizim bu ikilemi, ayrılığı giderecek bir politika örgütlememiz gerekiyor. Birlik, ortaklık sorunu sadece bu örgütlerin yan yana gelmesi olarak algılamamız gerekiyor. Bizim önce işe uygun örgüt yaratmamız gerekiyor. Emekoloji kavramıyla açmaya çalıştığımız şu işçi sınıfıyla, ekoloji mücadelesinin ortaklığını hangi zeminde gerçekleştirebiliriz. İşçi, kadın, LGBTİ+ mücadelesinin de ekoloji mücadelesinin de odağı İstanbul. Mücadelelerin ortaklaşmasını düşünürken bu ortaklığın politik olarak kurulması gerektiğini düşünmeliyiz. İklim mücadelesi bütün mücadeleleri birleştiren bir zemin olabilir mi" sorusunu yöneltti.
Panel sunumlarla sona ererken ekoloji örgütleri mücadele yöntemlerini tartışmak üzere foruma geçti.