İlham Ahmed: QSD'den silah bırakmasını istemek 'git öl' demek gibidir

Suriye'deki güncel durumu Rûdaw'a değerlendiren İlham Ahmed, Suriye'de adem-i merkeziyetçi bir sistem kurulmasının önemini vurguladı. Öcalan'ın silah bırakma çağrısının kendileri için geçerli olmadığını belirten Ahmed, Suriye'deki katliamlara dikkat çekerek "Bu durumda QSD'den silah bırakmasını istemek 'git öl' demek gibidir" ifadelerini kullandı.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Komitesi Eşbaşkanı İlham Ahmed, Rûdaw'a verdiği röportajda Suriye'deki mevcut duruma ve geleceğe yönelik vizyonlarına dair önemli açıklamalarda bulundu.
HTŞ'ye bağlı Şam yönetimine ilişkin soruları yanıtlayan Ahmed, "Şam'la olan şey ara sıra olduğu için tam olarak müzakere olarak adlandırılamaz. Suriye sorununu nasıl çözebiliriz çerçevesinde bir tür görüşmedir bu. Daha önce rejim vardı ve bir taraftı, bu belliydi; Baas rejimi. Bir de diğer taraf vardı, o da muhalefetti" dedi.
Esad rejimiyle de Suriye'nin içinde bulunduğu krizi çözebilmek adına çok çaba sarf ettiklerini ancak bunun başarılı olmadığını kaydeden Ahmed, "Şimdi artık yeni bir yönetim geldi. Mevcut yönetimle Suriye'nin diğer kesimlerini kendi çatısı altına alabilecek ve tüm bileşenleri ve ulusları, yani toplumdaki çok renkliliği anlayacak, kabul edecek bir şekilde yeni bir Suriye'yi birlikte inşa etmek istiyoruz. Bu görüşmelerde arayışımız ortaklıktır, bu ülkenin ortaklığı. Arayışımız Suriyeli olmamızdır, Kürdüz, Suriyeliyiz. Arap'ız, Suriyeliyiz. Süryani'yiz, Suriyeliyiz. Hepimizi bir araya getiren genel kimliğimiz Suriyeliliktir. Bu çerçevede yeni Suriye'yi nasıl birlikte inşa edebiliriz? Bunun için görüşmeler oluyor. Bu görüşmeler içinde de çözüm yolu aranıyor" ifadelerini kullandı.
Bu görüşmelerde çeşitli arabulucuların da yer aldığını kaydeden Ahmed, "Bu kez ilk defa Amerikalı bir temsilci katıldı, ayrıca Fransızlar da katıldı ve İngilizler de dolaylı olarak yer aldı. Ama taraf olarak biz ve geçiş hükümeti birlikte oturduk ve çözüm bulabileceğimiz bazı ana noktalar üzerinde durduk. Yani böyle bir toplantıda ne gibi kararlar alabiliriz, özellikle Şam'da 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın maddelerinin uygulanması için, bunları nasıl ve hangi yöntemlerle hayata geçirebiliriz? Bu temelde tartışmalar yapıldı" dedi.
'ENTEGRASYONU HER TARAF KENDİNE GÖRE YORUMLUYOR'
10 Mart Anlaşmasında "entegrasyon" konusunda anlaştıklarını aktaran Ahmed, "Katılım, dahil olma... Bunu her taraf kendine göre farklı yorumluyor. Bizim entegrasyon tanımımız şu: Entegrasyon, karşılıklı bir tanımayı gerektirmelidir. Yani Şam hükümeti de bizi tanımalı, itiraf etmeli, biz de onları kabul etmeliyiz" ifadelerini kullandı.
Şam yönetiminin Suriye toplumunun tamamı tarafından onaylanmadan başa geldiğine işaret eden Ahmed, "Ama geldiler, Esad'ı tahtından indirdiler ve yönetim oldular, geçici yönetim. Kendileri geçici bir anayasa çıkardılar, ayrıca geçici bir hükümet kurdular ve şimdi de parlamento ilan etme hazırlığı yapıyorlar. Bunların hepsi tek taraflı adımlar, onlara ait. Danışma, görüş alma yok, onlar bu işleri yaparken sadece bizimle değil, diğer Suriye halkıyla veya diğer Suriyeli taraflarla da bir görüşme içinde olmadı" dedi.
'ŞAM YÖNETİMİ HALKLARIN İRADESİNİ TANIMALIDIR'
QSD'nin Suriye ordusuna katılımının ne şekilde gerçekleşeceğine dair soruları da yanıtlayan Ahmed, "Müzakereler başladığında, hangi yöntem modeli üzerinde anlaştıysak o esas alınacak. Öyle gelip 'silahları teslim et' ya da 'yanındaki bütün savaşçıları getir teslim et, hoşça kal, bitti gitti' demekle olmaz. Mesele böyle değil. Bahsettiğimiz entegrasyon, Şam yönetiminin buradaki halkın iradesini tanıması gerektiğidir. Güvenlik açısından, bu halk kendini nasıl koruyacak? Ya da Şam ile sorumluluğu ortaklaşa üstleneceğimiz bir yönteme nasıl ulaşacağız? Şam, buradaki bütün halkı Suriyeli olarak görmeli" diye belirtti.
'HEPİMİZ FEDAKARLIKLAR YAPTIK'
Kürtlerin bugüne kadar Suriye toplumunda resmi olarak, tarihi olan ulusal bir bileşen olarak kabul edilmediğini ifade eden Ahmed, "Bu anayasada yok. Ayrıca kendi kendini yönetme hakları da tanınmıyor... On üç yıldır Kuzey ve Doğu Suriye'deki halk bu sistem içinde, hem kendini savundu hem de kendini yönetti. Çok büyük fedakarlıklar yaptı, şehitler verdi, çok acı çekti, mülteci oldu. Onlar 'rejime karşı acı çektik' diyorlar ama buradaki halk da rejimin elinden acı çekti, fedakarlık yaptı ve IŞİD'e karşı da savaştı. Bu yüzden, Suriye'nin genel ulusal ve temel meselelerinde kimse 'ben daha fazlasını yaptım ve her şeyi elime geçirmeye hakkım var' diyemez" vurgusu yaptı.
Hakan Fidan'ın tehditlerini de değerlendiren Ahmed, "Bu halk barış içinde bir arada yaşamak, mevcut hükümetle bir anlaşmaya varmak istiyorken neden bu tür açıklamalar yapılıyor? Bu güne kadar kimse Kürtlerin ağzından böyle bir laf duymadı, kimsenin böyle bir niyeti de yok. Ama hak talebinde bulunulduğunda bunun adı 'ayrılıkçılık-bölücülük' oluyorsa, bu, bu şekilde söyleyenin niyetinin kötü olduğu anlamına gelir" dedi.
'ADEM-İ MERKEZİYETÇİ BİR SİSTEMİ SAVUNUYORUZ'
Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşayan halklar olarak demokrasinin ve adem-i merkeziyetçi bir sistemin gelişmesini savunduklarını belirten Ahmed, "Eğitim, sağlık, iç güvenlik, ayrıca ekonomi... Bunların hepsi adem-i merkeziyetçi bir şekilde olmalı. Yetkileri bölgelere, şehirlere, vilayetlere verilir ki onlar kendilerini yönetebilsinler, oradaki halk sorumluluğu üstlensin. Eğer eskisi gibi merkezi bir sistem olursa, herkes benim alacağım karara göre davranmalı ve karar herkes üzerinde uygulanacak denirse bu krizi daha da derinleştirir. Önceki sistem de böyle yaptı krizi ortaya çıkardı, bunlar da böyle yaparsa kriz devam eder" ifadelerini kullandı.
Şam yönetimiyle ulaştıkları bazı ortak noktalar olduğunu kaydeden Ahmed, "Ülkelerin sınırları, mesela kapılar, havalimanları, yani havaalanları, nüfus daireleri, bunların hepsinin federal ülkelerde bile merkeze bağlı olduğunu biliyoruz. Biz de 'illa her şey adem-i merkeziyetçi olmalı' demiyoruz. Hayır. Ama hizmet, kültür, dil-eğitim gibi alanlar adem-i merkeziyetçi olmalı. Mesela, bugün burada Kürtler çoğunlukta, Kürtçe burada esas olabilir. Ama başka bir şehirde, başka bir yerde Kürtçe olması şart değil" dedi.
'İRADELİ KATILIMI ESAS ALMALIYIZ'
Toplumların artık zorla yönetilemeyeceğinin altını çizen Ahmed, şu ifadeleri kullandı: "İster Şam yönetimi olsun, ister Suriye'dek duruma müdahale eden ülkeler olsun, bunu bilmeleri gerekiyor. Biz teslim etmiyoruz demedik. 'Teslim etme' meselesi sorunlu. Biz 'katılımı' esas almalıyız; iradeli katılım. QSD orduya katılacak. Hangi orduya? Şimdi Şam'da ne var mesela? Birlikte inşa edeceksek tamam, birlikte inşa edelim. İç güvenlik sistemini oluşturacağız. Gönlümüz Kamışlo için nasıl çarpıyorsa, aynı şekilde Hama, Humus ve Lazkiye için de öyle çarpmalı. Onların güvenliğini de kendi güvenliğimiz gibi, ya da buranın güvenliği gibi görmeliyiz. Bunun için de, iç güvenlik sistemine irademizle katılacağız, birlikte inşa edeceğiz. Bölge meclislerini birlikte kuracağız. Yani, bu şeyler zor değil."
'OTURUP BİRBİRİMİZİ ANLAMAK İSTİYORUZ'
Türkiye'yle ilişkilerine dair soruları da yanıtlayan Ahmed, "Alışveriş var, açık bir kanal var. Direkt görüşmeler... Yani buna ihtiyaç da var, biz bunu önemli de görüyoruz. Özellikle aramızda savaş ve kıyamet koparılırken, çok şiddetli saldırılar varken şimdi en azından doğrudan silah yerine sözlü bir görüşme var. Mesele nedir, bu nasıl çözülür, birbirimizi nasıl anlarız? Bu var" dedi.
Türkiye'yle ilişkilerin gelişmesini istediklerini belirten Ahmed, "Birbirimizle tehdit diliyle konuşmak yerine, bir yerde oturup birbirimizi anlamak istiyoruz. Bu mesele nedir, ne istiyoruz? Çünkü onların Şam ile gerçekten çok derin ve iyi ilişkileri var, bunu biliyoruz. Hatta bir yere kadar, Şam'daki geçici yönetim yerine onlar daha fazla açıklama yapıyorlar, bunu da anlıyoruz. Ama bugün Suriye'nin bütünlüğünü düşünüyoruz, onlar da Suriye'nin bütünlüğünden bahsediyorlar. O zaman Kuzey ve Doğu Suriye de Suriye'nin bir parçasıdır, bu düzeyde ilişkilerimizin daha iyi hale getirebilmesi gerekiyor" dedi.
'ÖCALAN'DAN BİLGİ ALIYORUZ'
Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'dan da "bilgi aldıklarını" dile getiren Ahmed, "Böyle çok hassas bir zamanda önder Öcalan'ın devreye girmesi ve gerçekten bu kadar cesur ve büyük bir inisiyatif göstermesi için bir fırsat, imkan doğdu. Bence bu inisiyatif sadece Kürtler için değil, tüm Ortadoğu içindir. Bu tarihte örneği olmayan bir barış sürecidir" ifadelerini kullandı.
Öcalan'ın geliştirdiği inisiyatifin Rojava için çok önemli sonuçlar doğurduğunu ifade eden Ahmed, "Bu çerçevede, genel çözüm projesi için hem Kuzey Kürdistan'da hem de Kürdistan'ın dört parçası için esastır.
'QSD'DEN SİLAH BIRAKMASINI İSTEMEK 'GİT ÖL' DEMEK GİBİDİR'
Öcalan'ın PKK'ye dönük silah bırakma çağrısına da değinen Ahmed, şu ifadeleri kullandı: "Silah bırakmak bizim için gündemde değil, kesinlikle gündemde değil. Suriye'nin durumu o kadar vahşice yönetiliyor ki, herkesin gözü önünde, dünyanın gözü önünde insanlar katlediliyor, katliamlar, soykırımlar yapılıyor. Bu durumda QSD'den silah bırakmasını istemek 'git öl' demek gibidir. Bu yüzden çok tehlikeli. Ama Suriye'nin genel çözümü çerçevesinde, yani hem Kürtlerin, hem Özerk Yönetimin, QSD'nin yeri ve nasıl bir role sahip olacağı, hem Suriye'nin inşasında nasıl bir rol üstleneceği, hem de yerinin nerede olacağı, tüm bu konular müzakereler sonucunda belli olur."
'ARAP HALKI DUYARLI OLMALI'
Özerk Yönetim'e dönük tehditleri de değerlendiren Ahmed, "Bunu körükleyenler var, yani illa bir savaş çıkarmak isteyen taraflar var. Mesela, 'Fez'et el-Aşair', aşiretlere yapılan o çağrı ve Süveyda'ya yönelenler oldu... Bu bölgeden de gidenler oldu. O ruh canlı... Bir ıslıkla, ne derler hani bir ıslıkla toplanıp gidiyorlar. Bu çok tehlikeli bir durum" dedi.
Özellikle Arap halkının bu konuda duyarlı olması gerektiğini vurgulayan Ahmed, "Bu bölge istikrarlı, hayatlarına bakıyorlar. Zorlukla da olsa bir şeyler temin ediliyor, kendi iradeleriyle kendilerini yönetiyorlar. Neden kalkıp gidip Süveyda'da öldürsünler? Burada neden durumu karıştırsınlar? Bu konuda onlarla oynayanlar var. Geçici yönetim içinde de bu telden çalanlar var. Komşu ülkelerde de bu telden çalanlar var. Bu kötü bir durum. Burada da uyarıyoruz, oyuna gelmemek çok önemli" ifadelerini kullandı.
'MÜLTECİ HALKIMIZIN EVLERİNE DÖNMESİ GEREKİYOR'
Serêkanîyê, Girê Spî ve Efrîn'in durumunu da değerlendiren Ahmed, "Zaten 10 Mart anlaşmasında da vardı, mülteci olanların evlerine dönmesi için özel bir madde var. Efrîn için bir komisyon oluşturduk. Ama ondan sonra Şam tarafı oturmadı. Geri dönüş meselesi için resmi bir şekilde bir tartışma yapılması gerekiyordu. Ama şöyle bir şey de var, mesela şu ana kadar Dêrazor'dan bazı grupların da dönmesi gerekiyor. Biz dönebilirler, kimseye bir şey olmayacağının garantisini de veriyoruz dedik. Onlar dönebilirler, ama karşılığında, mülteci olan ve şimdi çadırlarda, en zor durumda yaşayan halkımızın dönmesi gerekiyor. Serêkanîyê ve Girê Spî'deki durum hakkında halkın geri dönmesi için hem Türklerle konuşuyoruz, hem de Şam ile görüşüyoruz. Efrîn için de Türkler, 'devrettik, teslim ettik' diyorlar, bunu ilan da ettiler. Ama orada olan bazı gruplar hala ihlaller yapıyor, hala saldırılarda bulunuyor" dedi.