Okan Danacı yazdı | 19 Mart'ta isyana duran gençlik bize ne söylüyor?

Devrimci-demokratik gençlik hareketi rejim karşısında geniş gençlik kitlelerini saflaştırma ve birleştirme konusunda sağlam bir görüş açısına sahip olmalı ve etkili pratikler konusunda adım atmalıdır. Birleşik gençlik mücadelesinin bütün bileşenleri bu konuda atılacak adımların öncüsü olarak konumlanmalıdır. Kitle hareketinin gelişiminin demokratik gençlik hareketinin gelişim zemini olacağı unutulmamalıdır. Nicelik önemlidir, ama esas olan doğru politik halkanın yakalanmasıdır. Eşitsizlik, adaletsizlik ve geleceksizlik sarmalında beliren özgürlük arzusu ve yaşanabilir bir dünya isteği dönemin dinamosu olacaktır.
İmamoğlu'nun diplomasının iptal edilmesi ve İBB'ye yönelik başlatılan operasyon sonrası gelişen adalet ve özgürlük isyanının öne çıkan en temel kuvveti şüphesiz gençlik oldu. Genel anlamıyla hareketin karakteri, talepleri ve bileşenleri üzerine değişik açılardan değerlendirme yapmak ve onunla devrimci tarzda ilişki kurmak emekçi solun güncel ve acil görevidir. Ancak bu yazımızın konusu, esasen hareketin parlayan yıldızı gençlik olacaktır.
Meselenin tek başına bir İBB-İmamoğlu operasyonunu protesto etmek olmadığını hepimiz gözlemledik. Bu durumun 21. yüzyıl ayaklanmalarının ve gelişen toplumsal hareketlerin genel bir karakteri olduğunu not etmek gerekir. Dünyanın birçok yerinde boy gösteren böylesi hareketlerin temel özelliklerinden biri, antidemokratik uygulamalar ve yaşam tarzına müdahaleler başta olmak üzere, bir çıkış noktası etrafında, burjuva iktidarların her türlü baskı ve sömürüsüne karşı biriken öfkenin kendisini bu biçimlerde ifade ettiği gerçeğidir. Tıpkı Gezi'de meselenin tek başına bir ağaç olmadığı gerçeği gibi. İşte 19 Mart'ta gelişen hareket de bu özelliklere sahiptir. Eylemin sözü İBB- İmamoğlu protestosunu aşmış, değişik toplumsal kesimlerin ortak biçimde birçok hoşnutsuzluğunu dile getirdiği bir düzeye yükselmiştir. Gençlik bu kesimler arasında en öne çıkan kesim olmuştur. Hareketin içinde tarihsel ve siyasal rolüne uygun biçimde konumlanmayı başarmıştır.
Kendi özgün tarz ve talepleriyle üniversiteliler, liseliler, genç kadınlar, işçi-işsiz gençler ve dahası hareketin en canlı bölüğünü oluşturdular. Her biri kendi durduğu yerden bir özlemini dile getiriyordu gençliğin bu farklı kesimleri ama hepsinin dilinde ortak bir sözün belirdiği ortadadır. Özgür bir gelecek, yaşanabilir bir dünya ve düzenin değişmesi. Bu da gösteriyor ki, gençliğin değişik kesimlerinin talepleri hem birbirine hem de emekçi halk kitlelerinin talep ve özlemlerine her geçen gün daha da yakınlaşıyor. Rejimin saldırılarına karşı direnme ve özgür bir gelecek için “birlikte mücadele etmek” fikri ve duygusu daha fazla somutlaşıyor ve eylemli biçim alıyor. 1 Mayıs bunun en görünür çıktısı olmuştur. Özellikle üniversitelerin kendi rengi ve talepleriyle, coşkusu ve enerjisiyle meydanlara akması, Taksim iradesinin güçlenmesi konusunda takındıkları tutum ve eylemli pratik hem bir sonuç hem de bir başlangıç niteliği taşımaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda gelişen Boğaziçi Üniversitesi (BOUN) direnişinden, barınma eylemlerine Zeren Ertaş protestolarından kampüslerde yaşanan antifaşist direnişlere, katledilen kadınlar İkbal ve Ayşenur için yapılan kitlesel gösterilerden Suruç yıldönümlerine varan eylemli çıkışlar gençlik hareketi içinde direnişçi ve esasen sokağı gören bir mücadele çizgisinin geliştiğine işaret ediyordu. Son yıllarda sergilenen bu direnişçi tutumun, potansiyel olarak varlığını uzun zamandır sürdüren bu enerji ve hafızanın, 19 Mart sonrası açığa çıkan hareketin önemli gelişim dinamiklerinden birini olduğunu belirtmemiz gerekir.
Daha önceki yazılarımızda böylesi toplumsal hareketler içinde “gençliğin rolü” konusunda sıkça dikkat çektiğimiz bazı noktalar olmuştu. Genel olarak toplumsal mücadelenin seyri içindeki, özel olarak ise andaki rolü ve potansiyeli üzerine vurguladığımız niteliklerin günceliğini ve işlevini koruduğunu görmüş olduk. Örneğin ilk günlerde Beyazıt'tan Saraçhane'ye yapılan yürüyüş ve barikatları aşan irade, hareketi bambaşka bir düzeye taşımıştır. Rejimi ürperttiği kadar burjuva sol ve reformist sol üzerinde de devrimci basınç yaratmış ve onları daha ileri bir eylem çizgisine çekmiştir. Hareketin İstanbul dışındaki kentlere ve üniversitelere yayılması, fiili-meşru biçimlere yönelmesi ve antifaşist ruh kazanmasında gençliğin etki gücünü ortaya koymuştur. Kesin olarak söylemeliyiz ki, gençliğin yaratıcılığı, zengin eylem pratiği ve cesareti harekete canlılık ve süreklilik katmış, emekçi halk kitlelerine umut/güven vermiş ve rejimi adeta bozguna uğratmıştır. Bu durum aynı zamanda gençlik hareketinin kendi gücüne ve mücadeleye olan inancını da kuvvetlendirmiştir.
Akademik boykot ve tüketim boykotu, üniversitelerde bir bilinç sıçraması yaratmıştır. Kolektif düşünme ve davranma, örgütlü hareket etme ve gücünü etkin biçimde kullanma, cesaret ve meşruluk bilincinin kuvvetine yaslanma hali gençlik hareketinin hanesine yazılmış bir deneyim ve niteliktir. Bununla birlikte hareketin “kendi örgütlerini yaratma” pratiği devrimci bilincin yansıması olarak görülmelidir. BOUN direnişinde kurulan “dayanışmalar” bu sefer “komiteler” biçiminde mücadele sahnesine çıkmıştır. Bu tip araçların varlığı, işleyişi ve sürekliliği demokratik gençlik hareketinin özel ilgi göstermesi gereken konuların başında gelir. Üniversiteler başta olmak üzere, gençliğin kendini ifade edebileceği ortak karar alma süreçlerine katılabileceği ve sorumluluk alabileceği, birlikte üretebileceği ve dayanışma kültürünü geliştirebileceği, örgütlü hareket etme kabiliyeti kazanabileceği bu tip araçlar hareketin kazanımlarını güvencelemek adına önemlidir. Aynı zamanda bu mekanizmalar yarın gelişebilecek daha büyük hareketlerin temel organları haline gelebilir ve çok özel bir işlev görebilir. Bu elbette bir yanıyla hareketin özgün gelişimi ve koşullara, bir yanıyla da öncülerin irade, kapasite ve yeteneğine bağlıdır.
Dikkat çekilmesini önemli gördüğümüz noktalardan biri de bu tip kitle hareketlerinin içinde farklı çevrelerin ve ideolojik/siyasi akımların bir arada oluşunun yaratabileceği risk ve olanaklardır. 19 Mart'ta gelişen hareket de böyle bir özelik taşımaktadır. Eylemlere katılanlar arasında ulusalcı faşist ve şoven çevreler de kendini göstermiştir. Bu hareketler değişik itiraz noktaları ve taleplerle ama esasen AKP karşıtlığı ekseninde isyana dahil olmuşlardır. Bu durumun varlığı demokratik gençlik hareketine geri çekilme veya dışında kamayı değil, daha güçlü ve etkin pozisyon almayı, daha özel ve organik ilişki kurmayı şart koşar. “Onlar varsa biz yokuz” türevi yaklaşımlar hatalıdır, “kitle hareketi” gerçeğini kavramayan anlayışlardır. Böyle düşünmek ve davranmak, harekete katılan binlerce ilerici-demokrat genci bu ulusalcı faşist çevrelerin ideolojik ve siyasal etkisi altında bırakmak anlamına gelir. Dünyada yükselen yeni faşist hareketlerin, geniş kitlelerin hoşnutsuzluklarını demagoji yoluyla nasıl arkalamaya ve etkilemeye çalıştıklarının bilindiği bir düzlemde kitlelere daha da mesafelenmeye neden olacak pratikler ideolojik ve politik olarak istenmeyecek sonuçlar yaratacaktır. Yükselen kitle hareketleri içinde çizgi ve hegemonya mücadelesi kaçınılmaz ve hatta gereklidir. Ancak bunun yöntemi gözünü kapamak veya hareketin dışında kalmak değil, içinde daha etkin rol almak, tüm mücadele yol ve yöntemlerini kullanarak onu etkilemeye ve değiştirmeye çalışmaktır.
Yükselen her kitle hareketi veya isyanın mutlak biçimde bir devrim veya benzeri altüst oluşla neticeleneceğini önden söyleyebilmek mümkün değildir. Ancak bu hareketlerin devrimci sonuçlar yaratabileceğini, sönümlenirken veya geri çekilirken bazı izler bırakabileceğini veya başkaca sıçramaların/gelişmelerin vesilesi olabileceğini ifade edebiliriz. Örneğin 19 Mart sonrası gelişen adalet ve özgürlük isyanının hemen ardından liselilerin harekete geçmesi böyle bir gelişmedir. Lise hareketinin güçlü sıçrayışı ve yükselişi 19 Mart'ta gelişen hareketten ayrı düşünülemez.
Proje okulları olarak bilinen 30'dan fazla okulda görev yapan binlerce öğretmenin norm fazlası kadro gerekçesiyle görev yerlerinin değiştirilmesi ve kadro dışı bırakılmasına karşı liselilerin okul bahçelerinde başlattığı refleks eylemler onlarca liseye yayılmış, mezunları ve aileleri de harekete geçirerek MEB müdürlükleri önüne ve meydanlara taşmıştır. Hocasına, bugünü ve geleceğine sahip çıkıp antidemokratik uygulamalara itiraz eden liseliler, “şifre skandalı” protestolarından sonraki en büyük liseli eylemini gerçekleştirmeyi başarmıştır.
Bu aynı zamanda liselilerde biriken bir öfkenin ve gelişen politik bilincin sonucudur. Yine burada da mesele tek başına hocalarının kadro dışı bırakılması veya görevden alınması değildir. Liseliler eyleme geçtikleri her yerde MESEM, ÇEDES, staj sömürüsü, çocuk işçilik, gerici müfredat, sınav sistemi ve idare baskısı gibi birçok uygulamaya karşı öfkesini dile getirmiştir. Tüm eylemlerde öne çıkan en temel ortak sorun yine eğitimin piyasalaştırılması ve siyasal islamcı ideoloji etrafında dinselleştirilmesi olmuştur. Geleceksizlik öngörü ve kaygısı binlerce liseliyi harekete geçirmiştir. Liseliler AKP'yi istemediğini ve düzenin değişmesi gerektiğini güçlü biçimde ifade etmiştir. Hem liselilerin mücadele deneyimi edinmesi hem de liselerdeki politizasyonun geniş kesimler tarafından görülmesi açısından özel bir anlam taşıyan bu pratik demokratik gençlik hareketine bir kez daha ve bir kez daha “lise çalışmasına yoğunlaşma/yönelme” çağrısı yapmıştır. Uzun zamandır “örgütsüz” bir alan olarak kalan liselilerin mücadele saflarına kazanılması için kapı aralanmıştır. Örgütlü bir demokratik lise mücadelesinin demokratik gençlik hareketinin gücü, geleceği ve güvencesi olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Yazımızın amacı bilineni tekrar etmek değil, yeni nesil direnişçi gençliğin öne çıkan bazı temel özelliklerini incelemek ve 19 Mart sonrası gelişen sürecin demokratik gençlik hareketinin önüne koyduğu görevlere dikkat çekmektir. En genel haliyle ifade etmek gerekirse, yüz binlerce genç antidemokratik uygulamalara itiraz etmiş, adalet-özgürlük-eşitlik isteyerek başka bir dünya özlemini sokaklarda yükseltmiş ve eyleme geçmiştir. Peki demokratik gençlik hareketi açığa çıkan bu hareketle nasıl ilişki kuracak? Dile getirilen ortak talep ve özlemleri daha ileri bir mücadelenin gücü haline getirebilecek mi? Geniş gençlik kesimlerini devrimci-demokratik mücadelenin saflarına katabilecek mi? Bu gençliği kazanma konusunda hangi araç, biçim ve mücadele yöntemlerini kullanarak politik mücadele hattını somutlaştıracak? Risk, popülist siyaset anlayışıyla kitle hareketinin kuyruğuna takılmak ve “küçük hesapların” peşine düşmektir. Örgütlenme görüş açısı doğal ve olması gerekendir, ama hareketin genel çıkarlarını bir kenara bırakıp kitle hareketinin geri bilinciyle uzlaşarak yamulmak, çizgi kırılması yaşamak başka bir şeydir. Olanak ise bu hareketin devrimci-demokratik-antifaşist unsurlarını rejim karşısında daha güçlü bir biçimde saflaştırmak/konumlandırmak ve özgürlük mücadelesine kazanma zeminini devrimci tarzda değerlendirmektir.
Hacim olarak daralan, ideolojik hegemonya ve yığınları etkileme gücü açısından zayıflayan devrimci-demokratik gençlik hareketi kitlelerin eyleminden devrimci sonuçlar çıkarmak ve kitle çalışmasını çok daha ileri düzeye taşımak zorundadır. Gençliğin güncel sorun, talep ve özlemlerini iyi kavramalı ve mücadelenin temel gündemi haline getirmeyi, politik çalışmada somutlaştırmayı başarmalıdır. Araç konusunda esnek-üretken ve cesur davranabilmeli, yöntemde ise yaratıcılığını konuşturmalıdır. Tarihsel deneyim ve birikimini bugünün ihtiyaçlarıyla canlı biçimde buluşturabilmelidir. Deneyim, ancak o zaman tarih olmanın ötesinde, bugünün bir kaldıracı haline dönüşebilir.
Devrimci-demokratik gençlik hareketi rejim karşısında geniş gençlik kitlelerini saflaştırma ve birleştirme konusunda sağlam bir görüş açısına sahip olmalı ve etkili pratikler konusunda adım atmalıdır. Birleşik gençlik mücadelesinin bütün bileşenleri bu konuda atılacak adımların öncüsü olarak konumlanmalıdır. Kitle hareketinin gelişiminin demokratik gençlik hareketinin gelişim zemini olacağı unutulmamalıdır. Nicelik önemlidir, ama esas olan doğru politik halkanın yakalanmasıdır. Eşitsizlik, adaletsizlik ve geleceksizlik sarmalında beliren özgürlük arzusu ve yaşanabilir bir dünya isteği dönemin dinamosu olacaktır.
Gençlik değişim ve gelişime açıklığı, enerjisi ve yaşam tarzı, yasaklara karşı duruşu, bilgiye erişim düzeyi ve öğrenme arzusu, baskıya itiraz eden ruhu ve özgürlüğe duyduğu ilgi ve özlemle “düzen dışı” eğilimlere ve karaktere sahiptir. Onun bu niteliği bilinçli bir mücadele gücüyle buluştuğunda açığa çıkaracağı devrimci enerji yıkıcı-kurucu etkiler yaratacaktır. Aksi bütün durumlarda burjuva ideolojik hegemonya ve siyasi iktidarın baskısı altında sinme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak ve düzenin dayattığı çürümenin parçası haline gelecektir. Çünkü ortası yoktur, ya devrimin safındasınızdır ya da karşıdevrimin. İkisi arasındaki çizgi her geçen gün daha da belirginlik kazanmaktadır.
Sonuç olarak söylemek gerekirse, 19 Mart'ın gösterdiği umut verici gerçek, siyasi iktidarın gençliği kazanamadığıdır. Ve biliyoruz ki, ezilenler ve egemenler arasındaki bu uzlaşması mümkün olmayan savaşı, gençliği safına çeken kazanacaktır. Şimdi yüzümüzü gençlik denizine dönüp dünden daha fazla çalışma zamanıdır.