12 Ağustos 2025 Salı

Koçyiğit: Her birimiz hangi depremle ne zaman öleceğimiz kaygısını taşıyoruz

Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Koçyiğit, deprem ve orman yangınlarına dikkat çekti. "Her birimiz aslında canlı canlı tabutlarımızın içinde yaşıyoruz ve hangi depremle ne zaman öleceğimizin kaygısıyla hayatlarımızı devam ettirmeye çalışıyoruz" diyen Koçyiğit, iktidarı artık liyakat ve bilimi esas alması için uyardı. 

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis'te basın toplantısı düzenledi. Balıkesir'de meydana gelen 6.1'lik depremi hatırlatan Koçyiğit, "Her deprem olduğunda şu soruyu hepimiz soruyoruz. Peki, deprem vergilerimiz nereye gidiyor? Yıllardır binaları güçlendirmek, kentleri depreme dayanıklı hale getirmek için alınan deprem vergileri nereye gidiyor? Bu soruyu Balıkesir'deki depremden sonra da sormamız gerekiyor. Normalde bu deprem vergilerinin binaları güçlendirilmesi ve şehirlerin depreme dayanıklı hale getirilmesi için kullanılması gerekiyordu. Ama ne yazık ki içinde yaşadığımız binalar her depremde tabutumuza dönüyor ve kimse de bunun hesabını dönüp verme ihtiyacı görmüyor" dedi. 

'İNSANLAR SUDAN UCUZ GEREKÇELERLE YAŞAMLARINI YİTİRİYOR'
Halkların hangi depremde ne zamana öleceği kaygısıyla hayatını devam ettirmeye çalıştığını söyleyen Koçyiğit, "Kamunun denetim görevini özel şirketlere, yapı denetim firmalarına verdiler. Yapı denetim firmaları zaten müteahhitlerle işbirliği halinde. Kolonu eksik olmuş, bir şey olmaz. Demir ince, onluk demir olması gerekiyor; beşlik demir olur, bir şey olmaz. Beton kalitesi uygun değil, bir şey olmaz. Böyle diye diye bu ülkenin yapı stokunu gittikçe çürüttüler ve kamunun denetim görevini tasfiye ettiler. En önemlisi bu alanda bağımsız olarak çalışan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğinin denetim görevini ve yetkilerini sınırlandırdılar. Yozlaşan, gittikçe denetimden uzaklaşan bir sistem inşa ettiler. Her birimiz aslında canlı canlı tabutlarımızın içinde yaşıyoruz ve hangi depremle ne zaman öleceğimizin kaygısıyla hayatlarımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Peki, bütün bunların karşısında gerçek anlamda ne yapmak gerekir sorusunu bu ülkede yüksek sesle soran bir mercii var mı? O da yok. Neden? Çünkü toplumu bastırdıkları ve denetim mekanizmalarını yok ettikleri gibi, aslında en önemli güç olan ve kamu adına soru soran, halkın bilgilenme hakkını sağlayan basını susturdular ve medya gücünü tekellerine aldılar. Çanakkale'de yangın ya da Balıkesir'de deprem olduğunda yandaş yayın kanallarının bunu bir kader, bir fıtrat, kaçınılmaz bir son gibi servis ettiğini görüyoruz. Kimse dönüp şu soruyu sorma cesareti taşımıyor: Niye bu binalar böyle? Kamu ne yapıyor? Yerel yönetim ne yapıyor? Çevre ve Şehircilik Bakanı ne yapıyor? Bayındırlık Bakanlığı ne yapıyor? Bütün bu soruları soracak tek bir merci, tek bir kurum, tek bir otorite kaldı mı bu ülkede? Hayır, kalmadı. Herkes suspus. İnsanlar sudan ucuz gerekçelerle yaşamlarını yitiriyor, ölüp gidiyor" ifadelerini kullandı. 

Orman yangınlarına da dikkat çeken Koçyiğit, "Yanan ormanlarda canı giden kurt, kuş, börtü böcek affetmeyecek; insanlar affetmeyecek" diye vurguladı. 

'ÜLKE YANIYOR, YIKILIYOR'
Koçyiğit, şöyle devam etti: "Ve buradan bir kez daha uyarıyoruz. Artık yeter. Kafanızı kuma gömmekten vazgeçin. Liyakati ve bilimi esas alın. Dönün ülkeye bakın. Ülke yanıyor, ülke yıkılıyor. O tumturaklı bakanlık koltuklarından inin. Bir sahaya gidin, bir hakikati görün. Gidin şu anda Çanakkale'de yanan köylünün feryadını dinleyin. Bunu yapmadığınız sürece o koltuklardan gelir basın toplantılarında daha çok demeç verirsiniz. Ama bunun kimseye bir faydası olmaz. Her yer dökülüyor lime lime. Sadece yangınlar, depremler vesaire değil; bir e-devlet skandalı ile karşılaştık ve gördük ki aslında muazzam bir çürüme ve yozlaşmayla karşı karşıyız. Burada konuşacağımız meselenin sadece birkaç sahte belgeden, taklit edilen e-imzalardan, birkaç yoldan çıkmış yöneticiden ibaret olmadığını ifade etmemiz gerekiyor. Sahte diploma skandalı aslında tüm siyaseti saran zehirli sarmaşığın sadece uçlarını bize gösterdi. Evet, bütün sistem çürümüş, bütün sistem yozlaşmış. Liyakatsizlik almış başını gitmiş. Bunun sadece şu anda bir kısmını görüyoruz ve gördüğümüz kısmı da gerçekten hepimizi dehşete düşürüyor. Bu e-devlet skandalı patlak vermişken neyi öğrendik? Türkiyeli bazı öğrencilerin, yabancı ülkelerin pasaportlarını alarak Türkiye'deki fakültelere yine kayıt yaptırdıkları haberini gördük."