27 Haziran 2025 Cuma

Ece Dinç: Hayal gücüyle dövüşen bir yürek

Hayallerini de dostluğu gibi hiçbir zaman kendisine saklamadı. Her zaman her yerde konuşur, kim olduğunu kimseden gizlemezdi. İnsanları dinler ve bazen uzun, bunaltıcı, tekrarlı sorulara sabırla yanıt verirdi. Onun emeği yüreğinin ince nakışında işliydi.

20 yaşındaydı ve çok emektardı. Hatırşinasdı, insanlara ve onlarla kurduğu ilişkilere çok kıymet verirdi. Kobanê yoluna çok hasta olmasına rağmen düşmüştü, yıpratıcı bir yolculuktan yeni dönmüş bir başkasına atılmıştı soluk almadan. İstanbul Üniversitesi Siyaset bölümünü kazanmıştı ama bunu hiç öğrenemedi.

Faşistlerin içine dert olacak onurlu bir hayat yaşamıştı. Anneannesinin adını taşıyordu Fikriye Ece Dinç, mezarlıkta onun üzerine gömüldü. Mezarına saldırdılar, başucundaki tülbentini, hayatını ardında yürümeye adadığı kızıl bayrağını yaktılar. Hemen ertesi günü temizlendi ve çiçeklendi yeniden mezar, çünkü onca emek verdiği insanlarda onun da çok hatırı vardı.

Kadıköy Anadolu Lisesi mezunuydu. Onu yükseklerde uçan bir martı diye anımsıyor insanlar. Yerini yurdunu bilen, etrafa bakmaktan korkmayan, başka diyarlara uçabileceğine inanan bir martı…

Sürekli meşguldü, Kadıköy'de onunla karşılaşan herkes hep bir acelesi olduğunu, bir yerlere yetişmeye çalıştığını hatırlıyor. İşi vardı, hep taşıdığı hayalini gerçekleştirme işi. Arkadaşlarına da vakti vardı ama hep. Hatırşinas olmak bazen yaşamını bin katmanını birden yaşamayı gerektiriyor demek ki. Bir ayrılık acısını 3 saatten fazla süren bir telefon görüşmesinde yatıştırması vardı. Güzel renkleri, özenli kıyafetleri gülüşüne yakıştırması vardı. Gezi ayaklanması ile Berkin ile gelen bir uyanışı vardı. Erkek egemenliğe ve bunun hiçbir göstergesine ise asla tahammülü yoktu. Duyduğu hiçbir küfre, hakarete kendisine yöneltilmemiş olsa bile sessiz kalamazdı. Kızıl sopasını kalbinde taşır, kadın eylemlerinde en önde yer alırdı. Kobanê'deki uyanışa ve verilen onur ve yaşam savaşına da kayıtsız kalmadı. Paramaz'ı anladı, mektubunu okudu ve hayalgücü iktidara sözünü hayatının pusulasına koydu. Hayallerini de dostluğu gibi hiçbir zaman kendisine saklamadı. Her zaman her yerde konuşur, kim olduğunu kimseden gizlemezdi. İnsanları dinler ve bazen uzun, bunaltıcı, tekrarlı sorulara sabırla yanıt verirdi. Onun emeği yüreğinin ince nakışında işliydi. 

Çok okurdu, okuduklarının kalbini anlar, onları da kalbine katardı. Sonra okuduklarını anlatır ve etrafındakileri hareket geçirecek gücü, liderlik gömleğini büyük bir metanetle giyer, sırtında taşırdı. 

Bu dünyadan yalın, sakin, paylaşan, anlatan, anlayan, hiçbir haliyle sıradan olmayan bir Ece geçti, bir martının kanadında taşıdığı düşlerin görevi, şimdi hepimize değiyor. Ece yaşadı, inandığı bildiği ve içinde sindiği gibi. Emek vererek, yolunu bilerek, severek yaşadı. Yazmasını yakmakla, mezarını karalamakla kirletilemeyecek kadar dürüst bir ömür yaşadı. İyi ki geçti bu dünyadan, iyi ki insanlığın kara tarihine parlak bir iz bıraktı. 

*Portre dizimiz yarın Hatice Ezgi Sadet ile devam edecek...

Kaynakça:
*Kobanê'ye Gitmek 
*Hiçbir Düş Yarım Kalmayacak